Meşhur bir ata sözünde; “tok acın halinde anlamaz” buyurulmakla, bu gerçeğin altı çizilmesine rağmen, genellikle insanlar zorunlu kalmadığı müddetçe açlığı değil de tokluğu tercih ettiğinden, açlık ve sefalet çekenler anlaşılmaktan uzak kalmışlardır.
İnsanların sosyal adaletten, sosyal devletten ve sosyal dayanışmadan bahsedebilmesine ve bunları hayata geçirmesine en büyük yardımcı etken oruçtur.
Oruç açlığın, yokluğun, anlaşılması için insanın eğitimi için çok gerekli ve önemli bir etkendir.
Yüce Allah, insanlık tarihi ile birlikte orucu insanlara emir ve tavsiyede bulunmakla, açlığı yaşayarak anlamayı, dolayısıyla hayatı anlamamızı istemiştir. Bu gerçek Kur’an’ı Kerim’de Bakara suresinde şöylece dile getirilmiştir;
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara / 183)
Oruç, riyası olmayan bir ibadettir. Oruç ibadetinin, riyanın karışmadığı bir ibadet olmasının sebebi; açlığın ve susuzluğun bizzat yaşanmasından kaynaklanmaktadır.
Orucun sır ve hikmetlerine eremeyen, imanın lezzetini tadamayan, ilimden ve irfandan nasibi az ya da yok olanlar, maalesef bu hikmet dolu ibadetin önemini anlamaktan aciz kalmışlardır.
Yüce Mevlamızın “Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” buyurduğu oruç niçin bu kadar önemli acaba?
Tüm semavi dinlerde önemle üzerinde durulan oruç tutma hikmetinin ne kadarını anlayabildik sorusuna cevabımız ne kadar doyurucu?
Hakkını vererek tutuğumuz oruç organlarımızın, dokularımızın ve tüm hücrelerimizin gençleşmesi için bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirilebilir.
Bilim dünyası bizi en çok yıpratan sebepleri ve çareleri mercek altına aldığında ortaya çıkan sonuç;
Ne yiyorsak o olduğumuz gerçeğidir. Boğazımızdan girenler bu yüzden çok önem arzetmektedir.
Ramazan ayı boyunca bu gerçeğin önemi kat be kat artmaktadır.
Biz insanların en önemli hatalarından bir tanesi sağlığının kıymetini bilememesi ya da hastalandıktan sonra çare ve çözüm peşinde koşmasıdır.
Ramazan orucu hücre temizlenmesi ve gençleşmesi için evrensel bir tedavi metodudur. Oruç tutarak daha zinde ve dinç hale gelebiliriz.Uyacağımız bazı kurallar tabii ki olmalıdır. Bünyemizin sağlıklı olup olmaması hücre faaliyetlerine bağlıdır.
Hastalık ve yaşlılık, hücrelerin gençleşme ve yenilenme işlemlerinin yavaşlaması ile başlar.Bu yavaşlamayla hastalıklı hale gelen hücreler sağlıklı hücrelerin beslenmesine ve oksijen almasına engel olur. Hücrelerin görevlerini yerine getirebilmesi için, ölmek üzere olan hücrelerin mümkün olduğu kadar en kısa sure içersinde, vücuttan dışarı atılması gerekmektedir.
Sağlıklı tutulan bir oruç işte tam da bize bunu kazandırmaktadır. Günümüzün moda tedavilerinden olan ve milyarlarca liranın harcandığı detoks tedavisinin aslıda budur zaten.
Orucun tutulmasıyla insan vücudu gençleşir.
Bedenimiz, doku ve organlarımız zehirli atıklardan kurtulur.
Hücrelerimiz oksijenli daha kolay temin ederek çalışmasını normal seviyeye yükseltir.
HEM MADDİ HEM MANEVİ TEMİZLİK İÇİN
Oruçtan gerçek manada istifade etmek için şu konulara dikkat etmemiz faydalı olacaktır;
Orucu tutarken sadece Yüce Yaradanın rızasını gözetelim.
Özellikle bu ayda daha aktif ve dinamik olmaya gayret edelim.
Aldığımız sıvı miktarını artırarak hücrelerde birikmiş kir ve pası yıkayalım.
Her ne şekilde olursa olsun sahur vaktini iyi değerlendirelim.
Uyumayı gece 23 den sonraya sarkıtmayalım.
Birincil ölümcül hata sahura kadar oturmak.
Yatsıdan sonra başlayıp gece yarsına kadar devam eden zaman uyanık geçirildiğinde beyindeki toksinler temizlenemiyor.
Kerahat vakitleri uyumayalım.
İkincil ölümcül hata sahur vakti girdikten sonra kerahatte uyumak. Kerahatte uyunan uyku beyin ödemine yol açıyor yani beyin hücreleri şişiyor bu da insanı mutsuz, halsiz, enerjisiz bırakıyor.
Sahur sonrası hemen uyumayalım. Yediklerimiz uyku sırasında midemizi yoracaktır.
Yorucu olmayan yürüyüş ve egzersizlerle beyin hücrelerinden salgılanan mutluluk hormonu ile kendimizle ve çevremizle daha barışık olarak yaşayalım..
(Dr. Ali Akben)
Teravih namazlarının sadece ruha değil bedene de pek çok faydası olduğunu söyleyen Prof. Dr. İbrahim Syed kalbi kuvvetlendirdiği teravih namazıyla iftar sonrası artan glikozun düşürüldüğünü anlatıyor.
Teravih namaz sırasında kalp damarlarının çapının büyüdüğü ve kalp kasını güçlendirdiğini dile getiriyor.
STRESİ AZALTIYOR
Teravihin tıbbi açıdan faydalarını şöyle sıralıyor: Her dört rekattan sonra birkaç dakika Yüce Allah’a hamdüsenalar yapılır. İftardan sonra kandaki glikoz oranı, yenilen besinlerden ötürü yükselmeye devam eder. İftar yemeğinden hemen önce kanın glikoz ve insülin oranları en düşük değerlerdedir. İftar yemeğinden bir saat kadar sonra kanın glikoz seviyesi ve ayrıca metabolizmanın insülin oranı yükselmeye başlar. Karaciğer ve kaslar dolaşım halindeki glikozu alır. Kan şekeri oranı bir iki saat içinde yüksek seviyelere ulaşır ve teravih namazının faydaları görülmeye başlanır. Teravih namazı sırasında dolaşım halindeki glikoz metabolizmada karbondioksit ve suya dönüşür. Dolayısıyla teravih namazı fazla kalorileri yakmaya ve esnekliği artırmaya yardım eder, sağlıklı insanlarda stresle bağlantılı istemsiz tepkileri azaltır ve endişeyi ve despresyonu giderir. ”
ÖMRÜ UZATIYOR
Teravih namazında yapılan hafif egzersizlerin fiziksel zindeliği, ruhsal sağlığı güçlendirdiğini ve namaz kılanın ömrünü uzattığını, “Teravih namazında olduğu gibi, küçük bir ekstra çaba sarf edilerek esneklikte, dayanıklılıkta, taakatte ve canlılıkta gelişme kaydedilebilir:
Bilim sürekli ve küçük egzersizler yapanların ölüm risklerinin diğerlerine göre çok daha düşük olduğunu ortaya çıkarmıştır”
Küçük egzersizlerin ömrü uzattığının bilimsel olarak da tespit edildiğinin bedensel zindeliği sağlayan namazın yaşlılar için büyük bir avantaj olduğunu dile getiriyor.
İBÂDETLER YALNIZCA ALLAH İÇİNDİR
Son olarak şunu da ifâde edelim ki, ibadete lâyık olan yegâne varlık Cenâb-ı Hak’tır. Zira ibadet; saygı, itaat ve tâzim mertebelerinin en yükseğidir. Böyle bir şey ise yalnız Allâh’a yapılır ve yalnız O’nun hakkıdır. Çünkü vücûdu, hayatı ve bunlara âit bütün nîmetleri veren, yalnız Allah Teâlâ’dır
İbadetlerin insanın moral dünyası ve ruh âlemi üzerinde müsbet tesiri vardır. İbadetlerini yerine getiren bir mü’min, kalben müsterih, rûhen ve mânen kuvvetlidir. Vazifesini yerine getiren bir insan psikolojisi içinde, gönül huzûru ile mes’ûd ve kararlı bir hayat sürer. Rûhen daralıp bunalmaz, strese girmez. Engeller, zorluklar ve imkânsızlıklar karşısında hüzne ve ye’se kapılmaz; metanetini kaybetmez. İbadetsiz insan ise günül huzûru bulamaz. Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“İnsan, kulluk vazifelerini îfâda kusur gösterir, yani her ibadetini kâfî miktarda yapmayıp azaltırsa Cenâb-ı Allah onu gam ve kedere mübtelâ kılar.”
(Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no: 6788)
RUHİ YÜCELİŞ NEYE BAĞLI?
İnsanı üstün bir varlık olarak yaratan Allah Teâlâ, onun bu mevkiîni koruyarak rûhî yücelişini devam ettirebilmesinin ibadetlere bağlı olduğunu haber vermiştir.
Diğer taraftan ibadetler sadece mânevî ve âhirete yönelik değildir. İbadetlerin maddî faydaları da vardır.
. Bu sebeple, ilâhî hükümlere uygun dünyevî fiiller ibadet sevabı kazandırırken, ibadetler de pek çok maddî ve bedenî faydalar ihtivâ etmektedir. Ancak bunlardaki hikmet ve inceliklerin bir kısmı insan aklıyla idrak edilebilirse de, çoğu akılla kavranamaz.
Zâten ibadetlerde asıl olan da, Allah’a ihlâsla kulluk etmek olup dünyevî faydalar elde etmek değildir.