Ana Sayfa Gönül Heybesi 27 Mart 2024 82 Görüntüleme

1-ZEKÂT BİR İMAN TESTİDİR!

“Onlar zekâtı vermeyen kimselerdir.

Onlar ahireti de inkâr ederler.”(Fussilet–7)

 

Allah Resulü buyurmuşlar;

“İslâm binasının iki direği vardır;

Birisi Namaz, diğeri zekâttır.

Temeli iman,  çatısı da cihattır.

Dilini tutarak;  buna sahip ol!

İslam’ın binasını yıkma!”

 

Namaz ve Zekât direkleri yıkılırsa;

İslam’ın ayakta kalması çok zor olur.

Zekâtını vermeyenin;

Malı ve nefsi kirli kalır.

Yüreği daralır şükredemez olur.

O mal kendisine haramdır,

Fakirin hakkını çalmıştır,

Helal malını haram yapmıştır.

 

Allah’a değil mala tapmaya başlar.

Namaz ve zekâtla bütünleşmedikçe;

Kelime-i Şahadeti söylemenin,

Çok bir faydası yoktur.

 

İTİRAF!

Kul olma derdimiz yok!

Almayı istediğimiz ev,

Bineceğimiz araba ve,

Paraya kulluk ediyoruz!

 

Uyku sabah namazından,

İsraf zekâtımızdan,

Seyahat Haccımızdan!

Ziyafetler orucumuzdan önde!

 

Bütün bunların sebebi;

Yarım ağızla söylediğimiz,

Kelime-i şehadetimiz…

Tevazu peçeli kibrimiz riyamız!

 

Yüzümüzde tebessüm yoksa…

Kibrimizi yenemiyorsak…

Patronumuzun karşısında

Kalbimiz küt küt atıyor da,

Namaz, ezan bizi

Heyecanlandırmıyorsa…

Bir şeyler eksik demektir.

 

Kibir şeytana hastır,

Şeytanla dost olanın,

Âkıbeti iflâstır.

 

Dünya hırsı doyurmaz,

Yedikçe aç kalırsın;

Kibirde yükselirsen,

Kabirde alçalırsın…

 

Nefis ve günahlar

Huzura katran döker,

Şeytan ancak,

Eûzubesmeleyle diz çöker…

 

NE GEREK !

Nefsin, irâdeni takmış sürükler;

Kibrin, bencilliği durmaz körükler;

Dilin, her günâhı şeytana yükler;

Sana, senden başka düşman ne gerek!

 

Bâtılı hak bilir, yola çıkarsın;

Rüşvet diye, türbede mum yakarsın;

Mavi boncuk takar, fala bakarsın;

Putlar mekânında, akıl ne gerek !

 

Hasta anan gezer, baston değnekle;

Mayısın haftası, gelsin ki bekle.

Borç ödersin, sene de bir çiçekle,

O kırık vazoda, çiçek ne gerek !

 

Bülbüle ne fayda, o güzel sesten?

Sanma ki; mutludur, altın kafesten,

Hangi tâc değerli, hür bir nefesten.

Vicdânı susturan, servet ne gerek !

 

Güyâ doyurmakla, bir kaç fakiri;

Sanma ki; arınır, servetin kiri.

Bir elin Kur’ân’da, kadehte biri;

Münâfık sözüne, sözlük ne gerek !

 

Yıllar, seller gibi akıp giderken,

“Kâbe” diyenlere, dersin ki: “erken !”

İsrâfil, kıyâmda Sûr’a üflerken;

Berzâh kapısında, “eyvah !” ne gerek !

 

Bir “moda” salgını, almış yürürken;

Varlık şuurunu, şehvet bürürken;

Hevâ toprağında, tohum çürürken;

Bu batak tarlada, harman ne gerek !

 

Hak diyene, kara damga vuranda;

Dürüstlüğü, aptallığa yoranda;

Zekâttan kaçmaya, fetvâ soranda,

Kara servetlere, hayret ne gerek !

 

Yalandır.. Dünyada bütün alkışlar,

Bunu haykırıyor, dikili taşlar.

Ölümsüz yolculuk, ölümle başlar;

Sana, Hakk’tan başka, bir dost ne gerek!

 

Ey ! Bugün kendini aldatan insan;

Yarın bakacaksın, karşında Mîzân.

Haydi.. Göster artık, birazcık iz’ân,

Daha bundan başka, gerçek ne gerek !

Cengiz NUMANOĞLU

 

İNFAK VE NİFAK

İnsanın canı ve malı kirlenir,

Zekâtı verilmeyen mal;

Haramdır, azabı vardır, kirlidir.

 

Ramazan büyük temizlik günleridir.

Oruç canımızı, zekât malımızı temizler.

 

Nifak ile infak aynı kökten gelir;

Münafığın baş özelliği nifaktır,

Müminin özelliği de infak(zekât)tır.

Zekât imanımızın test edilmesidir.

 

Mümini kâfirden iman ayırır,

Mümini münafıktan infak ayırır.

Cebrail’in duası, Peygamberimizin âmini;

Ramazanda temizlenemeyene yazıklar olsun…

 

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, dünya malına muhteris olup âhirete iflâs etmiş bir hâlde giden kimselerin hâline hayret ederek şöyle buyurur: “İnsana ne oluyor da altının ve dünya malının kölesi oluyor? Hak yolunda harcanmayanlar nedir? Neyi ifâde eder? Dünya malının esiri olarak onun kapısında yılan gibi kıvrılıp yerlerde sürünmek zilleti, insanı göklere eli boş gönderen bir sefâlet sebebi değil de nedir!..”

 

ZENGİN OLMAK İÇİN DUÂ İSTEYEN SAHÂBE

Kârun misâli mala-mülke esir olup mânevî sefâletin girdaplarında boğulan Sâlebe’nin hâli de, pek düşündürücü ve ibretli bir hâdisedir:

Medîne müslümanlarından olan Sâlebe’nin, mala-mülke karşı aşırı derecede hırsı vardı. Zengin olmak istiyordu. Bunun için Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’den duâ istedi.

Onun bu talebine Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle cevap verdi:

“–Şükrünü edâ edebileceğin az mal, şükrünü edâ edemeyeceğin çok maldan hayırlıdır…”

Bu ifâde üzerine isteğinden vazgeçen Sâlebe, bir müddet sonra hırsının yeniden depreşmesi ile tekrar Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e gelip:

“–Yâ Rasûlallâh! Duâ et de zengin olayım!” dedi.

Bu sefer de Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“–Ben senin için kâfî bir örnek değil miyim? Allâh’a yemîn ederim ki, isteseydim şu dağlar altın ve gümüş olarak arkamdan akıp geleceklerdi; fakat ben müstağnî kaldım.”

Sâlebe, yine isteğinden vazgeçti. Fakat içindeki ihtiras fırtınası dinmiyordu. Kendi kendine: “Zengin olursam, fakir fukarâya yardım eder, daha çok ecre nâil olurum!” şeklinde bir düşünceye kapılarak ve nefsinin şiddetli talebine yenilmiş olarak üçüncü kez Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in yanına gitti ve:

“–Seni hak peygamber olarak gönderene yemîn ederim ki, eğer zengin olursam, fakir fukarâyı koruyacak, her hak sâhibine hakkını vereceğim!..” dedi.

Bu bitmek bilmeyen ısrarlı talep karşısında Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“–Yâ Rabbî! Sâlebe’ye istediği dünyalığı ver!” diye duâ etti.

Çok geçmeden bu duâ vesîlesiyle Allâh Teâlâ, Sâlebe’ye büyük bir zenginlik ihsân etti. Sürüleri dağları ovaları doldurdu. Lâkin o zamana kadar “mescid kuşu” ifâdesi ile anılan Sâlebe, mal ve mülkü ile meşgûliyete dalması sebebiyle yavaş yavaş cemaati aksatmaya başladı. Gün geldi sadece Cuma namazlarına gelir oldu. Ancak bir müddet sonra Cuma namazlarını da unuttu.

ZEKÂT VERMEYİ REDDEDEN SALEBE’NİN HAZİN SONU

Birgün onun durumunu sorup öğrenen Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“–Sâlebe’ye yazık oldu!..” buyurdular.

Sâlebe’nin gaflet ve cehâleti, bu yaptıklarıyla da kalmadı. Kendisine zekât toplamak için gelen memurlara:

“–Bu sizin yaptığınız düpedüz haraç toplamaktır!” deyip, daha evvel yapacağını vaadettiği infaklar şöyle dursun, fakir fukarânın âyetle sâbit olan asgarî hakkını dahî vermekten kaçınacak kadar ileri gitti. Netîcede münâfıklardan oldu.

Devam edecek

Abdulkadir DEMİR

İlginizi çekebilir

“Nereye gidiyorsunuz?”

“Nereye gidiyorsunuz?”

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri