80 yıldır hayal satılan Ülke!
“Siyaset ile Ticaret birbirine çok benzer”
Çok bilinen bir tanımlamadır bu.
Ancak…
Siyasetle Ticareti birbirinden ayıran tek fark olarak da şu söylenir; “Ticaret yaparken raflarda bulunan mallar satılır, Siyasette ise olmayan, görünmeyen hayaller satılır”
Geçenlerde MAK araştırma şirketi sahibi anlatıyordu yaptığı bir araştırmayı…
Çok partili hayata geçildiği yıldan bu yana geçen süre içinde tek tek partilerin seçim öncesi vaatlerini çıkartmış …
Hemen her partinin seçim öncesi vaatlerini sıralamış alt alta…
Görmüş ki; bütün partilerin her seçim öncesi vermiş olduğu ortak 5 vaat var…
1-Adaleti sağlayacağız…
2-Kalkınmayı gerçekleştireceğiz…
3-Demokrasiyi tesis edeceğiz…
4-Gelir ve refah getireceğiz…
5-liyakat vazgeçilmez ilkemiz olacak…
Ama gelin görün ki, bu 5 vaat gelmiş geçmiş tüm iktidarlar tarafından tutulmamış.
Anlayacağınız…
Her seçim öncesi aynı hayalleri satmış siyasetçiler…
Her seçimde de bu hayalleri ısrarla satın alan seçmen olmuş!.
Haluk İpek’e Soruşturma…
Büyükşehir Belediye Başkanı Dr.M.Hilmi Güler hakkında “dangalak yakıştırması yaptığı için ”AK Parti MKYK üyesi Haluk İpek hakkında AK Parti Genel vekili Binali Yıldırım’ın talimatı ile soruşturma başlatıldığı öğrenildi.
AK Partinin kuruluşundan beri parti disiplininden ayrılmayan ve hiçbir görevden kaçmayan bilim ve siyaset adamı Dr. M.Hilmi Güler’e iftar programına katılmadığı için mikrofonun azizliğine uğrayarak kullandığı “Dangalak” kelimesinin duyulması sonrası zor durumda kalan AK Parti MKYK üyesi Haluk İpek’in Başkan Güler’den özür dileme isteğinin geri çevrildiği ve AK Parti Genel merkezi tarafından hakkında soruşturma başlatıldığını öğrendik.
Soruşturma sonrası ortaya çıkacak sonucu herkes gibi bizde merak içinde bekliyoruz..
İçimizdeki Şeytan!
Hem tepki vermekten korkuyoruz hem de tepki verdiğimiz bazı durumlar karşısında mantık bağlamından uzaklaşıyoruz. Bir şeylere tepki verenleri o’cu, bu’cu, şu’cu diye etiketlemek yerine toplumun menfaatlerini göz önünde bulundurarak ortak noktada bulaşabilmeliyiz. Farklılıklarımız etiket değil zenginlik olmalı. Hem korkup hem katı katıya taraf olup neticesinde de doğru olana tu kaka demek en büyük yanlışlardan biridir. Lütfen biraz sağduyu ve ‘Sezar’ın hakkı Sezar’a’ demekten korkmayalım. İnsani değerler ne inanca ne ideolojiye göre değişir. İnsani değerlerimizden sırf karşıt görüş diye ödün vermeyelim. Bu, insanlığa yapacağımız en büyük haksızlık olur…
Sabahattin Ali ‘İçimizdeki Şeytan’ romanında toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını şu satırlarla tasvir ediyor: “Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizde şeytan yok, içimizde iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…”
Bu sözlerle Büyüdük!
-Bir kere yasa delmekle bir şey olmaz…
***
-Benim memurum işini bilir.
***
-Üzümünü ye bağını sorma…
***
-Bal tutan parmağını yalar…
***
-Gemisini yürüten kaptan…
***
-Gelen ağam giden paşam…
***
-Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez…
***
-Devletin malı deniz yemeyen domuz…
***
-Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın…
***
-Bedava mal göz çıkartmaz…
***
-Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de…
***
-Bu ülkede olmayacak hiçbir şey yok…
***
Bugün yaşadığımız olumsuzlukların kabahati dış güçler mi bilmem ama galiba bizi bu hale bu yukarıda saydığımız ve uyduğumuz sözlerin getirdiği kesinlikle şüphe götürmez!
“O” Birileri Yok mu!
Birileri sürekli konuşuyor, birileri de konuşanları hem dinliyor hem izliyor; içlerine su serpiliyor. Sonra bir heves markete, bakkala, pazara, manava, kasaba gidiyor. İşte o zaman konuşan birilerinin çizdiği tozpembe tablonun gerçek olmadığını cebindeki paranın hiçbir ürüne yetmediğini, askıda ekmek uygulamasının yayıldığını görünce anlıyor.
Vatandaş nerede bu devlet! dese de artık umudu kendisinde arıyor. Nasıl mı? Sosyal medyada örgütlenip sosyal yardımlaşma kampanyaları düzenleyerek. Bir bebek mi hasta, vatandaş para topluyor, birinin evi mi yandı, vatandaş para topluyor, bir çocuk ilaç mı alamadı, vatandaş para topluyor, deprem mi oldu, vatandaş para topluyor, sel mi oldu, vatandaş para topluyor, gariban bir aile mi var, vatandaş para topluyor. Yahu ben bu şehirde (Geçmişte) köyüne mahallesine yol yapmak için para toplayanları bile gördüm… Peki vatandaşın cebinde ne kaldı? Koca bir hiç. Uçan ekonomimiz artık vatandaşın gözünü de kör etti. Şimdi de satın aldığımız her ürün eskisinden daha küçük boyutlu geliyor gözümüze. Aynı parayı ödüyoruz ama ekmeğimiz küçük.
Esnaf dertli, vatandaş darda…
Geçtiğimiz günlerde Ordu’da cinnet geçiren bir esnaf komple dükkanını darmadağın etti. Çünkü mülk sahibi kirasını istedi. Esnaf ne kazanmıştı ki kira ödeyecekti. İşte o çaresizlikle yıktı, döktü. Kepenk kapatan esnafın çaresizliği ise bir başka feryad olarak yankılanıyor.
Birileri ele talkın verirken kendileri salkımı yutuyor. Hesapta alim, özünde hain çok. Ne diyelim bu da gelir bu da geçer yahu, biz neleri atlattık ülkece…
Nalına da Mıhına da!
Okurumuz, yaya geçitlerinde önceliğin yayalarda olduğuna ilişkin kuralının katı şekilde kullanılmaya başlamasının ardından önemli bir rahatlama oluştuğunu söyledi.
Yaya geçitlerine sürücülerin tedbirli bir şekilde yaklaştığını anlatan okurumuz, “ Ordulu sürücülerin birçoğu yaya geçitlerine temkinli yaklaşıyor. Geçen bir yaya olduğu anda da duruyor. Ordu bu konuda da ne denli medeni bir kent olduğunu gösteriyor. Ancak bazı sürücüler var ki, bırakın yaya geçidini diğer kurallar bile umurunda değil. Yaya geçitlerinde de kimseye yol vermiyorlar. Bu yüzden tehlikeli bir durum ortaya çıkıyor. “Nasıl olsa duracak” diyen yaya ile, kural tanımayan sürücünün kullandığı araç yüz yüze geliyor. Bu yüzden kaza riski çok daha fazla artıyor. Yetkililerden isteğim, yaya geçitlerinde daha çok denetim yapmaları yününde” diye konuştu.