Bariyerler Kalkmalı…
Vakaların bir hayli yükseldiği şehrimizde trafiğe kapalı caddelere konulan bariyerlerin vatandaşlara değil polislere eziyetolduğu çok açık ortada.
Vatandaşların duyarsızca gezintiye çıkarak işgal ettiği sokaklarda 8 saat bariyer başlarında nöbet tutan polis arkadaşların uyarılarda bulundukları kendini bilmezlerin tepkilerine maruz kalarak çektiği eziyetten başka bir şey değil.
Sayın valime buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum,bariyerler kalabalığı önlemek için çözüm değil adeta orada görev yapan polis arkadaşlara eziyet olduğunu görüyorum kaldıralım bu bariyerleri belki bu kalabalık kendiliğindern yok olur çünkü bizim insanımız yasağı delmeyi tepki koymayı çok seviyor..
Çay Ocakları Virüs Yuvası!
Defalarca şikayet etmeme ve uyarılarda bulunmama rağmen çay ocaklarındaki rezaletlerin devam ettiğine şaşırıyorum.
Kahvehaneler kapandı aynı işlevi şu anda çay ocakları görüyor çay ocaklarının içi dışı tıka basa dolu, sigara içip mesafe ve hijyen kuralı tanımıyorlar.
Bu valilik trafından görevlendirilip denetim yapan arkadaşların çayocaklarındaki rezaletleri görmezden gelmelerine bir anlam veremiyorum.
Sayın Altınordu kaymakamıma buradan bir kez daha hatırlatmada bulunuyorum.
Çay ocaklarındaki görüntü sağlıklı değil adeta yok olsun diye mücadele ettiğimiz virüsün yayılmasını sağlıyor.
Sizden duyarlı Ordulular adına ricada bulunuyorum, şu çay ocaklarındaki rezalete bir son verelim…
Sahi; Nerede Kaldı…
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki…
Bir tarafta “Nerede o eski nesil” demekten kendini alamayanların bugünkü gençliğe bakarak hayata isyanlarını duyuyoruz…
Diğer tarafta “ O eskide kaldı, hangi çağda yaşıyoruz” diyerek eskiye nazire yapan yeni nesli izliyoruz.
Ama gerçek olan şu ki yeni neslin elinde ister kabul etsinler ister etmesinler büyük bir hazine var.
Çünkü yaşanmışlıklar alıp götürüyor onları maziye.
Haksız da değiller ya…
Nerede o eski mahallendeki dostluk?
Nerede o eski mahallendeki komşuluk?
Nerede o eski mahallendeki arkadaşlık?
Nerede o mahallelerde yaşayan o nesil?
Büyükleriniz…
Allah ölenlerimize rahmet hayatta olanlara uzun ömürler versin her biri hazinedir.
PUŞT OĞLANLAR!
Siyaseten ayrışıyor olmanız…
Sandıkta farklı partilere oy veriyor olmanız…
Toplumun tamamını ilgilendiren konularda…
Sırf ‘yalakalık’ yapıp bir parsa daha kapmak için…
Üzerinize vazife olmayan konularda…
Kraldan çok kralcı olmanızı gerektirmez…
Şayet siz…
“Buyrulmamış emri puşt oğlan tutar” sözünden nasibinizi almadıysanız…
Ama gördük ki…
Vicdanları cüzdanlaşmış…
Puşt oğlanlar…
Gerektiğinde rüzgara karşı işemeyi bile…
‘Allah’ yerine koydukları para ve çıkarları için…
Göze alabiliyorlar!
ZEYTİNYAĞI!
Eğer, siz Zeytinyağı gibiyseniz…
Size hiçbir şey bulaşmaz…
Ne FETÖ…
Ne PKK’ya sempatiniz…
Sizin suçlu olduğunuzu göstermez!
Suçlu, sizin karşınızda Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete sahip çıkmaya çalışanlarındır…
İsterse yaşamları boyunca dim dik durmaktan eğilmeye zaman bulamamış olsunlar…
Çünkü, suçlu onlardır…
Her yaşanan olumsuzluk, onların eseridir…
Zeytinyağları hep masumdur (!)…
İsterse, kıyamet onların yüzünden kopmuş olsun…
Taşkın TAŞ Gibi Mesaj…
Trabzonlu Gazeteci arkadaşımız Murat Taşkın yazdığı kısa ve öz yazılarla taşı gediğine koyanlardandır.
Fındıkla yatıp Fındıkla kalkan gazeteci olarak biline Taşkın dünkü yazısında Fındık yazısına 1 gün mola diyerek bakın neler yazmış…
Bir süre “fındıkta olup biteni irdeleyeceğiz” diyerek iki yazımızı Türkiye’nin kalkınma hamlesine katıksız katkı yapan ürüne ayırdık. Bugün ara verdik. Haftaya devam edeceğiz. Çünkü söz konusu fındık olunca ne Ordu’nun Melet ırmağının ne Giresun’un Aksu deresinin akan suları mürekkep olsa ne de Samsun’un yüzölçümü kadar da defter bulunsa yetmez! Fındık sanayicisi dostum Tahsin Büyükaydın’ın dediği gibi: “Biz her gün fındığı konuşmaz isek nikâhtan düşeriz!”