DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
Oradan Buradan…
Ordu’da kıyıda köşede kalmış ama giyimi saygınlığı hoş sohbetleri ile gönüllerde tam bir Ordu Beyefendisi olarak yer alan az sayıda da olsa büyüklerimizin varlığı bize gelecekte ışık oluyor. Bugün say denilse bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azalan değerlerimizi kıyıda köşede unutmak yerine onların sohbetini almak geçmişi dinlemek bizim zihinlerimizde çok önemli belgeler olarak kalacağına düşünüyorum.
Bugün Ramazan ayının ilk günleri işin doğrusu yazılacak çok konu olmasına rağmen yazacak bir şeyler bulamadığım için sizlere günlük olarak kullandığımız bazı deyimlerin nereden geldiğini paylaşalım istedim!
***
Hayat akışı içinde sıkça kullandığımız bazı deyimlerin nereden kaynaklandığını merak ederiz. Onları öyle yerlerde söyleriz ki, ‘cuk’ diye oturur ama çoğu zaman sebebini bilmeyiz. Elbette onların yaşanmış bir sebebi var. İşte, dilimize yerleşen bazı deyimlerin çıkış sebepleri;
Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış. Kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalmazlar, acele ederlermiş. Kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen kişilere, “Ateş almaya mı geldin?” denmesi de işte bu devirden kalmadır.
***
Hacı Bektaşi Veli’nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır ve kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Bu kuralları bozanların küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolanırmış. Halk, cezalı dervişlere “kulağı kesikler” diye hitap ederlermiş.
***
Kanuni bir gün ava çıkar. Aniden yağmur başlar, padişah ve adamları gördükleri ilk eve sığınır. Ateş karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, “Şu ateş bin altın eder” der. Evden çıkarken adama bin altın verirler. Ederinden fazla şeylere ateş pahası denilmesi buradan gelmektedir.