DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
Önce Okumalıyız
Dün akşam Antalyaspor Galatasaray karşılaşmasından sonra 1 ay önce aldığım ama bir türlü okumaya fırsat bulamadığım ”Güven ve Yalan” isimli kitabı okudum.
Aslında kitabı elime aldığımda biraz okur bırakırım diye düşündüm ama okudukça kitabın sayfaları beni sonuna kadar sürükledi saat 02.00 de kitabı bitirdim.
Şimdi iyi ki okumuşum diyorum çünkü yaş 50’yi geçmiş olsa da hala bir çok konuda eksikliğimizin olduğunu anladım.
İşte o kitaptan aklıma kalanlar paylaşmak istedim…
***
Bütün medeniyetlerde, bütün dinlerde ve bütün kültürlerde ahlak kuralları vardır. Yani insanların birbirlerine nasıl davranacağının kurallarından bahsediyoruz ve buna ahlak diyoruz. Buna göre, ahlaklı insanlardan meydana gelen bir toplumun güvensiz ve mutsuz olması mümkün değildir.
Kendini, olduğundan başka bir yapı ve karakterde göstermek ahlak dışılıktır. Belirsizlik söz konusudur. Hele yalan söylemek bütün kötülüklerin anası sayılır.
Bakıyorsunuz, yalan söyleyen dinden çıkar diyenler daha çok yalan söylüyorlar. Görev ve yetkisi büyüdükçe yalanı da büyüyor. İnsanoğlunun güvenli toplum içinde yaşayabilmesinin bazı şartları vardır.
Toplum sermayesi (sosyal sermaye de denir) denilen bir kavram vardır. Doğrudan paranın gücü dışında, insanlar arasında var olan sanattan maneviyata, edebiyattan hitabete, inanca, hukuka, helal kazanca ve yardımlaşma duygusuna kadar değer ölçülerinin tümünü içine alır. Bu toplum sermayesini nasıl anlarız, göstergesi nedir derseniz, cevabı kolaydır: İnsanlar arasındaki güven duygusu ve bu duygunun pratikteki işleyişidir.
Güven, toplum içindeki mutluluk veren genel ahlakın olumlu göstergesidir. Yalan ise ortak değerlere dayalı toplum sermayesinin olmadığının göstergesidir. Yani, yalanın olmadığı, toplum kurallarına uyulan, tek kelimeyle ahlaklı toplumlarda görülebilen güven içinde yaşanılan bir toplumdaki yaşama halinden bahsediyoruz.
Önemsiz demeyin sakın; kırmızı ışıkta bilerek geçip geçmemek burada örnek bir ölçüdür. Bu öylesine bir göstergedir ki, o şahsın zarar görmeyeceğini anlayınca her türlü fırsatçılığı yapmaya meyilli olup olmadığını gösterir! Konunun değerini düşürmek istemiyorum; insanın var oluşunun ve onun hayatının anlamı elbette çok büyüktür, fakat hayatın pratiği, normal yolda yürümek kadar sadedir.
Onun içindir ki, mutluluk sadeliktedir ve akıllı insanlar sadelik içinde mutluluğu ararlar. Vereceğim ayrı bir örnek şudur ki; mübarek ramazan geliyor, şimdiden hayırlı olmasını dilerim. Fakat, trafikte göreceğiz, yandaki veya arkadaki araba kornaya basacak, bana yol ver diye sert sert bakacak!!! Neymiş, beyefendi iftar edecekmiş! Peki, yol istediği adam nereye gidiyor? O da iftara gidiyor, besbelli. İşte bahsetmeye çalıştığımız değer ölçülerinden ufak bir kısmı…
Bizde ahlaksızlık sadece cinsel hareketlere sıkıştırılıp bırakılmış! Bir çocuğa bile terbiyesiz dediğiniz zaman ailesi “ahlaksız” dediğinizi zannediyor. Terbiye ile ahlak birbirini etkilese de aynı şey değillerdir. Tek başına terbiye, o çocuğa ana-baba tarafından davranış eğitimi verilmesi demektir.
Burada bir konu daha ortaya çıkar ki, hiç iflah edeceğe benzemez: Kitap okumadığımız için dilimizi, Türkçemizi doğru ve düzgün bilmiyoruz. Bu acı gerçek de bizim anlaşma umudumuzu imkânsızlaştırıyor.
Sokak diliyle insanlar anlaşamaz, millet de olunmaz!!! Cahil kalmak isteyenlerle de hiçbir şey olunmaz!
Onun için önce okumalıyız…