DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
Mutfaktaki Yangına Dikkat!
Büyüklerimiz şöyle derdi eğer yangın mutfaktan başladı ise onu kimseler söndüremez. Onun içinde yıllardan beri seçimlerin kaderini hep mutfaklar belirlemiştir. Önemli olan da mutfaktaki yangınları halkla paylaşabilmek, gelecek adına onlara inandırıcı söylemlerde bulunmaktır. Bakın Cumhurbaşkanı ülkemizde patates, soğan derdi olmadığını söylemiş. Bitmedi gözleri ışıl ışıl bakanda “Onlar soğan cücüğü ile biz nükleer santralin yakıtı ile uğraşacağız” demiş. Doğrudur bir eli yağda bir eli balda olanlar için bu dert yoktur. Milletin ümüğünü sıka sıka cücük bile geçmez hale getirdiniz.
Yetmedi devam etmiş, “Bizim zihin dünyamız böyle çalışıyor, onların zihin dünyası da öyle” demiş. Zihni çok çalışan bakana sormak gerek enflasyon kaç, faizler ne durumda, dolar, euro kaç lira. Böyle bir derdi yok ki bakanın. Salla nasıl olsa laf bedava.
Her yeni güne borçla uyanan milletin tenceresi kaynamıyor. Dertli değilmiş vatandaş iktidar bütün dertleri çözmüşte biz mi görmedik? Pazarda atık toplayan, ucuz ekmek kuyruğu acaba hangi ülkede, kiralar uçtu uzaya gitti acaba hangi ülkede. Varsa yoksa koltuk.
Allah aşkına hiç olmazsa gerçekleri söyleyin. Milletin koymayın enayi yerine. Sürekli çağrı yaparım ortalığı güllük gülistanlık gösterenlere, hele bir gel 8 bin 500 lira maaşla kira, elektrik, su, doğalgaz parası, çocukların okul masraflarını karşıla birde karnını doyurun da görelim boyunun ölçüsünü.
Sanırım Ankara’dan her şey güzel görünüyor.
Ordu’dan Ankara hiç de iyi görünmüyor bilesiniz.
BEN BUNA ANT İÇTİM
23 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, ”Bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. Kimseyi zorla Büyük Millet Meclisi’ne davet etmedim. Herkes kararında özgürdür. Ben, kutsal davaya inanmış bir insan olarak hiçbir yere gitmemeye karar verdim. Hepiniz gidebilirsiniz !. Asker Mustafa Kemal olarak ben ; mavzerimi elime alıp, fişekleri göğsüme dizerim. Bir elime de bayrağımı alır, Elmadağ’a çıkarım. Orada tek, kurşunum kalana kadar vatanı savunurum. Kurşunlarım bitince değersiz vücudumu bayrağıma sarar, temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim” diyordu.
Şimdi her iki elinizi şakağınıza dayayın bakalım siz olsanız ne yapardınız. Aynısını yapardım diyorsanız o zaman Atatürk’ün çizdiği yolda, gösterdiği hedeflere uluşmak için ve Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya döndükçe var olması, şanlı bayrağımızın özgürce dalgalanması için vatandaşlık görevinizi yapmalısınız.