Ana Sayfa Yazarlar 6.09.2019 582 Görüntüleme
Temel AŞAR

Hayat ne uzun ne kısa sadece yaşadığın gün kadardır.

“GAZETE”CİLİK…

Günümüzde her şey büyük bir hızla değişmektedir. Dünyanın her köşesinde büyük bir çalkantı içinde bunalan ve ayakta durmaya çalışan insanlar, gittikçe artan ve değişen ihtiyaçlarını karşılamak, karşı karşıya geldikleri yığınlarca probleme çözüm üretebilmek için yeni bir takım arayışların peşinde koşuşturup durmaktadır. Elbet bu hızlı gidişe ayak uydurmak, olayları takip etmek de o ölçüde zorlaşmaktadır. Bu durum iletişimin, sürekli yeni bilgiler edinmenin, dolayısıyla her türlü basın-yayın organlarının ve özellikle de gazetelerin önemini bir hayli artırmaktadır. Genel anlamda basının ve gazetelerin, memleket kültürüne, halkın bilgilendirilmesine ve eğitimine olan hizmetini, halkın çeşitli alanlardaki kalkınmasında ve onun hayat seviyesinin yükselmesinde oynadığı rolü elbette biliyor ve görüyoruz. Dünyada yaşanan her türlü değişim ve dönüşümden, kültür, sanat, eğitim, ekonomi, teknoloji ve sosyal hayattaki gelişmelerden ve yapılan çalışmalardan bizi birinci derecede haberdar edecek olanlar, başta gazeteler olmak üzere basın-yayın organlarıdır. Bu sebeple de iletişim vasıtalarının ve gazetelerin, magazin, spor ve siyaset ağırlıklı olaylardan ziyade söz konusu ettiğimiz alanlara ağırlık vermelerinin, halkı dünyada olup bitenlerden en doğru şekilde haberdar etmelerinin çok daha faydalı bir hizmet olacağına inanıyor ve onu bekliyoruz.  VendelPhillips, “Bizi idare edenler, hükümetle gazetelerdir.” diyor. Çok doğru bir tespittir bu.  Zira bize yöneticilerimizin çalışmalarını sıcağı sıcağına takip etme imkânı vermek suretiyle karşılıklı bir görev ve denetleme sisteminin ortaya çıkmasını sağlayacak olan, gazeteler başta olmak üzere her çeşit basın ve yayın organlarıdır. Bu bakımdan, özellikle gazetelerin, toplum hayatındaki önemi ve değeri, başka hiçbir şeyle kıyaslanamaz.  James Ellis’in de dediği gibi, “gazeteler dünyanın aynalarıdır.”

Gazetecilikle uğraşanlar ve gazeteciliğin inceliklerinden az çok anlayanlar, dört başı mamur bir gazete çıkarmanın zorluklarını çok iyi bilirler. Gazetecilik öyle zevk için yapılacak bir iş değildir. Hele bütün geçimini ve masraflarını matbaasına, reklâm, resmi ve özel ilânlara bağlamış bir gazetecinin işi çok daha zordur. Bu anlayışla çalışan bir gazetecinin gazetesi, çeşitli iktibaslar, reklâm ve ilânlarla yüklü bir basılı kâğıt olmaktan öteye elbette gidemez. Bu da ister istemez kaliteyi etkiler, gazetenin bir haber, kültür ve eğitim aracı olarak değerini düşürür. Bunu da yadırgamamak lazımdır. Hele bizim gibi az okuyan bir toplumda gazetecinin tutunacağı başka bir dal yoktur. Elbet gerçek anlamda gazeteci ve gazetecilik bu değildir. Bir gazete küçük bir şehirde, hatta büyük bir ilçede bile yayınlansa, çevresinin olaylarından, dünyada olup bitenlerden, kültür, sanat ve sosyal alanlarda yürütülen çalışmalardan, ortaya çıkan yeniliklerden ve gelişmelerden okuyucularına doğru, inandırıcı ve taze haberleri zamanında ulaştırabilmeli, çeşitli konularda yazılmış makaleleri ve köşe yazıları ile toplumu, halkı eğitme görevini hakkıyla yerine getirebilmelidir. Onun en başta gelen sorumluluğu budur. İşini ve mesleğini seven bir gazeteciyi, dünyada ve yurtta ortaya çıkan her türlü olayı doğru ve tarafsız bir dikkatle gazetesine yansıtmak, gazetesinin her şeyden önce kendi yurttaşları tarafından okunduğunu, gazetesinin topluma hizmet gibi kutsal ve çok önemli bir görevi yerine getirdiğini görmek kadar hiçbir şey mutlu edemez.

Elbet bu da ancak okuyan bir toplumda mümkün olabilir. Biz maalesef okumayı sevmeyen,  çok az okuyan bir toplumuz. Gazeteciliğin sevilen bir meslek hâline gelmesi, gazetelerin her bakımdan üstün bir seviye tutturabilmesi için, evine her gün bir gazete alıp götüren insan sayısı, toplam nüfusumuzun en az yarısı kadar olması gerekir. Ayrıca devletin oluşturulacak birtakım fonlar vasıtasıyla gazeteleri desteklemesi bile düşünülebilir. Eğer niyet iyi olursa, bunlar yapılamayacak şeyler değildir. Ülkemizin geleceği, insanlarımızın mutluluğu için itişip kakışmayı bir tarafa bırakıp ne yapılması gerekiyorsa onu yapmanın bir yolunu aramalı ve mutlaka bulmalıyız. İlimde, teknikte, sanatta ve kültürde dünya almış başını giderken, Mehmet Âkif’in deyişiyle, bizim “Yol üstünde oturup beklememiz maskaralıktır.” Başkalarının eline bakmak yerine, bizim çok daha fazla çalışmamız ve üretmemiz gerekir. İşe önce bilinçli bir şekilde okuyup öğrenen insan sayısını artırmakla başlamalıyız. Eğer bunu başarabilirsek arkası kolay gelir.       

İlginizi çekebilir

Misafir Kalem

Misafir Kalem

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri