DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
EKONOMİ DEĞİL,SIĞINMACI…
AK Parti’ye kurulduğu günden beri oy vermiş iki arkadaşla çay sohbeti yapardık.
Biri esnaf, diğeri emekli…
Zaman zaman tartışırız.
Hatta…
Zaman zaman tartışmalarımızın ciddi bir hal aldığı bile olmuştur.
Zira…
Sözünü ettiğim bu iki arkadaş sadece AK Parti’ye oy vermenin ötesinde, hemen her ortamda Erdoğan ve AK Parti’yi savunan, deyim yerindeyse laf kondurmayan isimlerdir.
***
Bundan 2-3 ay kadar önce yine aynı ortamda sohbet ettik her ikisiyle…
Ne yalan söyleyeyim, AK Parti’yi eskisi gibi savunup savunmayacakları konusunda büyük bir merak içindeydim.
Öyle ya; enflasyon artışı, dövizin yükselmesi birbiri ardına gelen zamlar, fiyatların tavan olması, ücretlerin düşmesi ve alım gücünün ortadan kalkmasının yaşandığı bir süreç yaşanmaya başlanmış, neticede tüm bunlardan onlar da bir şekilde etkilenmiş olmalılardı…
Dolayısıyla…
Tüm bunların sorumlusu olarak, bu güne kadar oy verdikleri ve her ortamda savundukları partinin kabahatli olduğu itirafında bulunacaklarını düşündüm.
***
Ama düşündüğüm gibi olmadı iyi mi?
Her ikisi de eskiden yaptıkları gibi savunmayı sürdürdü!
Dünya’nın her yerinde ekonomik kriz yaşandığını anlattılar uzun uzun…
Pandeminin, yanı başımızdaki savaşın elbette ülkemize de etkisi olacağını söylediler…
Küresel güçlerin ülke üzerindeki bitmeyen oyunlarını dile getirip, büyük marketlerin fiyatları nasıl yükselttiğinden dem vurdular.
En son “Hükümet ne yapsın ki?” dedi her ikisi de!
***
İşte o konuşmanın ardından hani o çok söylenen “Hükümetleri ekonomi götürür. Boş tencere iktidar devirir.” gibi sözlerin doğruluğu konusunda büyük şüphe duymaya başladım.
Öyle ya…
Toplumun enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında yaşadığı zorluğu ve yokluğu en az onlar da hissediyordu.
Ama buna rağmen, destekledikleri iktidarın bunda sorumluluğu olmadığını düşünüyordu.
Demek ki; “İnsanlar cebine giren ve çıkan paraya bakar” sözü, siyaseten bir düşünce değişikliğine neden olmuyordu…
***
Tesadüf bu ya; bayramın son günü, birlikte olmasalar da, her iki isimle, günün farklı saatlerinde görüşüp, sohbet ettiğimde, tavırlarında az da olsa bir değişim olduğunu fark ettim.
Kendi kendime de “Herhalde yaşadıkları hayat pahalılığı dayanılmaz hale gelmiş olmalı ki, oy verdikleri ve destekledikleri partiyi yavaştan eleştirmeye başlamışlar” diye düşündüm.
Yine yanılmışım!
Meğer yakınmaları ekonomiden değil, sayıları milyonları bulan ve her geçen gün bu sayıya yenileri eklenen sığınmacı ve mültecilerdenmiş!
Devletin sürekli onlara imkanlar yaratıyor olması, sınırlardan rahatlıkla ülkeye giriyor olmaları, ülkenin huzurunu kaçıran olaylar içinde yer almaları ve hükümetin tüm bunlara göz yumuyor olması her ikisinin de tepkisine yol açmış.
Her ikisinin de ağzından ilk kez “Bizimkiler göçmenleri sorgusuz sualsiz sınırları açarak ülkeye almakla resmen ateşle oynuyor, ülkeyi de ateşe atıyor!” sözü çıktı.
Bu aynı zamanda, başından beri AK Partiye oy vermiş, kötü ekonomi konusunda bile oy verdiği partiyi savunan iki ismin ilk kez partisinin uygulamasını şiddetle eleştirdiği sözlerdi.
***
İşte bu sözlerin ardından şuna karar verdim;
Eğer AK parti iktidardan düşecekse, bunun nedeni ekonomi değil, sığınmacı meselesi olacak.
Zira…
Partinin kendi tabanı ve oy vereni bile sığınmacı meselesini ekonomik sorundan daha önemli ve tehlikeli görüyor.
Dahası…
Beka meselesi olarak gördüğü sığınmacı meselesi çözüme kavuşmadan, yaşanan ekonomik sorunun çözülebileceğine de inanmıyor!