Ana Sayfa Yazarlar 27.02.2017 613 Görüntüleme
Temel AŞAR

Hayat ne uzun ne kısa sadece yaşadığın gün kadardır.

Bu yazı okunmalı


Sevgili okuyucularım, bugün belki bazılarınızın daha önce okuduğu ama benim yeni okuduğum ve etkilendiğim bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.Günün anlamı için de farklı bir yazı olsun istedim vaktiniz var ise mutlaka okuyun, Çünkü bazen ders gerek.
Ön yargılı olmanın ne denli yanlış olduğunu anlamak gerek.
Sorumluluğun, fedakarlığın ne demek olduğunu düşünmek gerek.
O nedenle diyorum ki;
Türkiye’mizin stresli günleri hepimizi yordukça yorarken bu yoğun ülke gündemi, stresi ve tartışmaları içerisinden kendimizi sıyırıp iç dünyamıza biraz dönelim istedim.
Gelin başlayalım o hikayeye…
Öğretmen bir gün denizin ortasında batmak üzere olan bir geminin hikâyesini sınıfta öğrencileriyle paylaşır.
Gemideki çift cankurtaran botunun yanına kadar gelir ve sadece bir kişilik yer olduğunu görür.
Hikâyenin gerçekliği hakkında tamamen emin olmasam da, hepimizin hikâyeden ders çıkaracağını zannediyorum.
Öğretmen, hikâyeyi anlatmaya başlar.
Gemi, denizin ortasında aniden batmaya başlar.
Gemideki bir çift, cankurtaran botuna yaklaşırken sadece bir kişilik yer kaldığını görür.
O an adam, karısını geride bırakır ve bota atlar.
Batmak üzere olan gemideki kadın, eşine bakar ve son cümlesi şu olur…
Öğretmen bir an durur ve öğrencilerine, “Sizce kadın, kocasına ne demiş olabilir?” diye sorar.
Öğrencilerinin çoğu: “Senden nefret ediyorum. Nankör herif!” demiştir diye cevap verir.
Öğretmen, köşede sessizce oturan bir çocuk görür ve aynı soruyu ona da sorar.
Çocuk, “Öğretmenim bence ‘Çocuğumuza iyi bak demiştir’” diye cevap verir.
-Öğretmen şaşırarak çocuğa sorar:
“Daha önce bu hikayeyi duymuş muydun?”
Çocuk kafasını sallar ve “Hayır ama annem babam vefat etmeden önce aynı şeyi söylemişti” der.
Öğretmen suratında üzgün bir ifadeyle, “Cevabın doğru” der.
Gemi batar, adam evine gider ve kız çocuğunu tek başına yetiştirir.
Yıllar sonra çocuk vefat eden babasının günlüğünü bulur.
Meğerse çift gemi seyahatine çıktıklarında kadına ölümcül hastalık teşhisi konmuş.
O kritik anda, baba ölmek üzere olan eşi yerine kendini bota atmış.
Baba, günlüğünde, “Denizin dibine beraber batmayı o kadar isterdim ki… Ama çocuğumuz için, tek başına denize batmanı izlemek zorunda kaldım” diye yazmış.
Hikaye biter ve sınıf sus pus olur.
Öğretmen, çocukların hikayeden gereken dersi çıkardıklarını düşünür.
İyiyle kötüyü ayırmanın aralarındaki ince çizginin ne kadar kafa karıştırıcı olduğunu anladıklarını düşünür.
Evet sevgili okurlar;
İki elimizi başımızın arasına alıp düşünmemek mümkün mü?
Söylenecek çok söz var…
İnsan olaylara yüzeysel bakmamalı ve ön yargılarda bulunmamalıdır.
Hesap geldiğinde hesabı ödeyen bir arkadaş, zorunlu hissettiği için değil arkadaşlığa paradan daha çok önem verdiği için bunu yapar.
İş hayatında sürekli inisiyatif alanlar bunu aptal oldukları için değil, sorumluluğun ne demek olduğunu bildiklerinden yaparlar.
Tartışma sonrasında ilk özür dileyen kişi bunu suçlu olduğu için değil, etrafındakilere değer verdiği için yapar.
Size sürekli mesaj atan birisi yapacak başka bir şeyi olmadığından değil, size önem verdiğinden bunu yapar.
Bir gün hepimiz sevdiklerimizden bir şekilde ayrılacağız. Sohbetlerimiz ve beraber kurduğumuz hayalleri özleyeceğiz.
Bir gün çocuklarımız eskilerden bir fotoğraf görecek ve “Bunlar kim” diye soracaklar. İçimiz kan ağlayarak “Bunlar hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim insanlar” diye cevap vereceğiz.
Ve bir gün, bizler de sesli veya sessiz sedasız kabristandaki özel alanımıza gönüllü dostların veya resen gelmek zorunda insanların omuzlarında tevdi edileceğiz.
Ve baki bir hayatı bekleyeceğiz.

İlginizi çekebilir

Geleceği Bilmek!…

Geleceği Bilmek!…

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri