DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
Bu Şehir ve YALAN
Bu şehirde yaşam ayrıcalıktır diye yazdığımda bazı eleştiriler aldım. Bana o kadar çok sorun sıraladılar ki şaşırdım kaldım acaba benim yaşadığım yer ORDU değil mi diye… Bu kadar sorunu olan bir şehirde yaşamak yine ayrıcalıktır diyerek sohbeti biraz renklendirmek istedim. Tabi ya sizin tuzunuz kuru geyikte yaparsın yazar yazar çizersinde demez mi sohbetin içinde yer alan bir arkadaş. Bak arkadaş dedim seni fazla tanımam ama masada oturanlar ile sohbetimde var tanışmışlığımda var onun için sohbeti sevdim konuşuyoruz ama senin beni nasıl nereden tanıdığını merak ettim hangi tuzum kuruymuş nerede yazar yazar silermişim bunların cevabını isterim dedim. Emekli Öğretmen olduğunu söyleyen arkadaş beni ve bir çok gazeteci arkadaşımı yakından tanıdığını hatta yazılarımızı takip ettiğini tuzumuzun kuru olmasını iyi yaşamamıza ve sosyal çevremizden esinlenerek söylediğini yazar yazar çizersiniz söylemini ise genelleme yaptığı için özür dileyerek bazılarınız diye düzeltti. Sonra aldı sazı eline başladı anlatmaya baktım ki sohbet dedikodu ve yalanların tartışılmaya başladığı farklı yönlere gidiyor ben müsaade isteyerek ayrıldım. Sonra anladım ki bu şehir gerçekten doğası ve coğrafyası ile Türkiye’nin en güzel yaşam şehri ama dedikodu ve iftiralar ön plana çıktığı zaman çekilmez oluyor. Neyse yazımı bir yaşanmış hikaye ile tamamlayarak yalan konuşmanın bir meziyet olduğunu hatırlatmak istedim.
Vakitlerden bir vakit padişah, çağırmış tellalları, “Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!” diyerek ilanını halka duyurma emri vermiş. Yalan güzel bir şey değil; ama padişah bu ilanla zeka testi yapacakmış.
Yarışma zamanı gelince padişah, katılanları teker teker huzuruna çağırmış. Biri, kendinden emin bir şekilde yalanını söylemiş: “Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.”. Padişah: “Bunun neresi yalan? Kuş kartaldır, aslan da kuzu kadar minik bir yavru. Kaptı mı götürür tabi!”.
İkinci yarışmacı, “Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar.” demiş demesine; ama padişah buna, “Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Tac da pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Tac kimin kafasındaysa kral odur tabii!” cevabını vererek bunun yalan olmayacağını ifade etmiş.
Bir başka yarışmacı da, “Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!” diyerek yalanını ortaya koymuş. Amma velakin padişah, buna da bir cevap vermiş: “Senin ok, bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda yapraklarını dökünce ok, takılacak yer bulamayıp yere düşmüştür.”.
Böylece padişah, her yalana geçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha “Bu yalandır!” dedirtememiş. Ancak son yarışmacı hariç. Son yarışmacı: “Padişahım, siz benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştınız. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır derseniz ödülümü veriniz. Yok, bu dediğim yalan değilse o zaman borcunuzu ödeyiniz!”.
Yalan söylemek ahmakların işidir. Zeki insanlar asla yalan söylemezler. Çünkü doğruyu söylemenin binlerce yolunu bilirler.