Ana Sayfa Yazarlar 22.09.2017 475 Görüntüleme
Temel AŞAR

Hayat ne uzun ne kısa sadece yaşadığın gün kadardır.

Ben olsaydım dermişim..

 

-Ben bu kentin valisi olsaydım, araç trafiğine kapalı cadde üzerinde gezerken önüme çıkan araçları durdurup “Evladım buraya nasıl girdin? Hele bir anlat bakalım?” diye sorardım.

-Ben belediye Başkanı olsaydım, sokak aralarını gezdiğim sırada inşaatların bozup da yapmadığı kaldırımlara ayağım takıldığında “Çağırın şu binanın sahibi veya  müteahhidini bakayım yanıma” diye talimat verirdim.

-Ben bu kentin Zabıta Müdürü olsaydım, gezerken esnafın kaldırım üzerine koyduğu tezgahları,buzdolabı, dondurma dolabı ve diğer malzemelerin yayalar için ayrılan yere niçin konulduğunu? Yayaların hakkının niçin gasp edildiğinin hesabını sorardım.

-Ben bu kentin Trafik müdürü olsaydım, gezerken yolun tersinden gelip bir de yolun ortasına bıraktığı aracından saatlerce mal indiren ve bu arada trafiği de allak bullak edenleri perişan ederdim.

 

-Ben trafik polisi olsaydım, kırmızı ışık yanmasına rağmen geçmeye çalışan ve bu yüzden de yan yollardaki araçların çıkışını kapatan, böylelikle trafiğin içine eden araç şoförlerinin canına okurdum.

 

Dediğim gibi…

Eğer ben bu görevlerde olsaydım, gerçekten de bu söylediklerimi yapardım…

Peki…

Bu şehirde yaşayan hemen herkesin şikayet ettiği ve benim de “yapardım” dediğim şeyler niçin yapılmıyor?

Demek ki, bunu yapacak olanlar bu şehirde yeterince gezmiyor…

Gezmediği için…

Kaldırım üzerine konulan dondurma dolaplarına takılan gömlekleri yırtılmıyor…

Kaldırım kenarlarına kilitlenen motorsikletlere kol ve bacakları çarpmıyor.

İnşaatların bozup da yapmadığı kaldırımlar yüzünden, ayakları yere takılıp düşmüyor.

Trafikte dakikalarca mal indiren araçları beklemek zorunda kalmıyor.

Kokuyu duymuyor, tozu görmüyor…

Eeeee.

Öyle olunca da böyle oluyor…

İlginizi çekebilir

Ramazan…

Ramazan…

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri