DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
ÖMÜR AĞACI…
Ömür çizgisinde yol alırken.
Ne mücadelelere tanık oluyoruz.
Umutla umutsuzluk arasında gidip gelirken.
Acılarla kavrulup yoğruluyoruz.
Peki, olmamız gereken yerde miyiz acaba?
Toplum olabilmek için, sosyalleşmeye çaba gösteriyor muyuz?
Başka yerde istenmedik fırtınalar koparken.
Sanki biraz duymuyor ya da görmezden geliyoruz.
Tüm iyilikler sanki bizi bekliyormuş gibi.
Beraber yaşamdan kendimizi soyutluyoruz.
Hep sağlığın öneminden dem vurur.
Amansız yaşam mücadelelerinden ürkeriz ya.
O yaşamlara aday olduğumuzun farkında bile değiliz.
Kıyısından, kenarından biraz duyarlılaşsak da.
Bir süre sonra gördüklerimizi tamamen unutuyoruz.
Depremde, yangında, selde veya farklı afetlerde…
Seyrederken, dinlerken hep beraber üzülürüz de.
Bilindik unutma hastalığı yakamızdan düşmez.
Ne zaman ki bedenimiz alarm verir.
O zaman kendimize gelsek de değeri olmaz.
Ne yazık ki böyle bir süreçte yol alıyoruz.
Diyaliz makinesine mahkûmların çileleri…
Organ bekleyenlerin umutlu beklentileri…
Yıllarca hastane kapılarını eskitenlerin yorgunluklarını…
Hiç düşündük mü?
Bedenden eksik bir organın değerini…
Hiç kestirebildik mi?
Güzellikler dileklerimiz içinde elbette kalsın.
Yaşamda istenmeyen durakların farkında mıyız?
Yirmi iki yılı aşkın lösemiyle mücadele ettiğim sivil toplum örgütünde gözlemlediğim yaşamları gözden geçiriyorum da.
Hatta dernek kurulmadan önceki yıllar…
Kimler geldi, kimler geçti, kimler o fırtınalara yenik düştü.
Kimler o dalgalarla boğuşarak kıyıya kadar yüzebildi.
Yaşamı kolaylaştıracak da zorlaştıracak da insan.
Toplumsal katkıyla problemlerin aşıldığını dillendiririz de.
Bazen geçici hevesle mücadeleyi desteklermiş gibi gözükürüz de.
Balık hafızalı olmaktan kendimizi kurtaramayız.
Hakikaten biz yaşamın neresindeyiz?
‘Yapabileceğiniz mutlaka bir şeyler vardır’ cümlesinin gereğini yapanlardan mıyız?
Yoksa kayıtlarda sayısal değer olarak gözüken.
Sıradan varlıklardan mıyız?