BİNDİK BİR ALAMETE GİDİYORUZ KIYAMETE!
Zaman zaman tanıdığımız-bildiğimiz esnaf ve tüccarlara sorarız işlerin nasıl olduğunu.
Verdikleri cevaplarda kullandıkları cümleler az çok işlerinin ne durumda olduğunu ortaya koyar.
Örneğin; yaşanan pandemi öncesinde bir dönem bu soruya genellikle “Şükürler olsun iyi gidiyor” cevabı verilirdi.
Bir müddet sonra verilen cevap “Piyasada biraz sıkıntı var ama bizde durum fena değil” şekline dönüştü.
Pandemi ile birlikte aynı soruya verilen cevaplar genelde “Herkes gibi biz de sıkıntıya düştük ama iyi olacak inşallah” oldu.
Pandemi bitti, “Nasıl işler?” sorusunu sorduklarımızdan “Vallahi hiç iyiye gitmiyor” cevaplarını almaya başladık.
Bu gün aynı kişilere aynı soruyu sorduğumuzda verilen cevaplar hiç iç açıcı değil!
Cevapların içinde ne “Şükürler olsun” lafı var ne de “Fena değil” tespiti.
Her ağzını açan, elektrik faturasına güç yetmediğinden, alışverişi olmadığından, sattığı malı aynı fiyatla raflarına koyamadığından yakınıyor.
Çoğu, kiraya çalıştığını, eleman azalttığını, vergilere yetişemediğini, buna rağmen para kazanamadığını alenen söylüyor.
Kısacası…
Esnaf ve tüccarın konumu süreç içinde resmen “Şükürler olsun” dan “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” durumuna gelmiş…
İnsanlık Ölmemiş…
Olumsuz davranış biçimlerinin topluma yansımaları ve kişisel sıkıntılar
yüzünden; stresle yaşanılan bir ortamda güzel şeylere tanık olmak,
insanın içini ısıtıyor…
Her şeye rağmen “İnsanlığın ölmediğini” hatırlatan olaylar; bizi biz yapan değerlerin yok olmayacağına dair, içimizde var olan umutları artırıyor…
Cuma günü elinde sebze dolu çantası ile evine gitmek mücadelesi veren yaşlı bir teyzemizin elinden çantasını alarak ona yardımcı olan bayan polis memurunu takdir ve tebrik ediyorum demek ki içimizdeki insan sevgisi ve merhamet duygusu hala yerini koruyor…
Hatırlatma…
Bir yerde Ahlaksızlık, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmışsa;
Sokaklarda farklı biçimde seslenmeye başlamışsa,
kurumun başındaki yöneticiler, bu olayı soruşturup gereğini yapmak
zorundadır!..
Yoksa, bir gün gelir kamuoyu çirkin çarkın içine onları da atar!..
“Çalmayacağız çaldırmayacağız Ahlaksızlığa prim vermeyeceğiz” söylemini, her fırsatta tekrarlayanlara küçük bir hatırlatma yapalım istedim…
VEFA…
Adam yıllarca partinin peşinden koşmuş.
Her ortamda partisinin savunuculuğunu yapmış hatta bir çok ortamdan kovulmuş dışlanmış.
Partisinde yaşanan olumsuzlukları gördükçe adeta sıtkı sıyrılıyor.
Haksızlıklarla karşılaştıkça partisinden de, partisinin yöneticileri ve seçilmişlerinden de bir anda buz gibi soğuyor.
Seçim geldiğinde, kafasında oluşturduğu terazi ister istemez harekete geçiyor.
Kızdığı, soğuduğu, adeta nefret ettiği partisi ile karşısındaki partiyi ister istemez kıyaslıyor.
Sonucunda, bazı değerleri hafif de olsa ağır bastığı için “Lanet olsun” diyerek yine basıyor partisine oyu.
***
Netice olarak…
Biz her seçim öncesi ve sonrasında, “lanet olsun” diyerek partisine oy verenlerle, partisine oy verdiği için lanet okuyanlara hemen her seçim sonrası sık sık tanık okuyoruz…
Kıssadan Hisse!!!
“Küçük hırsızlar hapishanelerde, büyük hırsızlar saraylarda yaşar.”
(Sebuhi Quluzade)
Hırsızın biri diye başlayan bu kıssada O biri , bir evin çatısına çıkmış ve anten kablosunu kesmiş.
Adam tam Filme dalmışken yayın birdenbire kesilince televizyonunu bir süre kurcalamış. Bozuldu herhalde diyerek yatmış. Ertesi gün adam işe gittikten sonra hırsız kapıyı çalıp adamın karısına, “Yenge, ben arka sokakta televizyoncunun çırağıyım, beni usta gönderdi, televizyon
bozuk alın da bir bakın dedi” demiş. Kadıncağız da televizyonu vermiş.
Akşam adam eve geldiğinde televizyonu görememiş ve karısından olayı öğrenince karısına söylenmedik laf bırakmamış! Aradan bir hafta geçtikten sonra evinin balkonda kahvaltı yaparlarken bizim hırsız aşağıdan ıslık çala çala onlara baka, baka sokaktan geçerken, kadın hırsızı tanımış ve “Adam, adam işte bizim televizyonu çalan şerefsiz buydu!” demiş. Adam bunu duyunca yerinden fırladığı gibi pijamalarla adamı kovalamaya başlamış.
Beş dakika sonra adamın evine birisi gelip karısına: “Yenge, bak bahşişimi isterim; hadi gözün aydın. Abi hırsızı yakaladı. Şimdi karakoldalar. Savcılığa gidecekmiş.
Yeni yaptırdığı takım elbisesi, gömleği kravatı, köstekli saatiyle cüzdanını istiyor” demiş ve kadın da vermiş tabii ki…
Bizim yengenin kocası olan adam, hırsızı uzun bir süre kovaladıktan sonra
yakalayamayınca kan ter içinde eve dönmüş. “Hanım bi kahve yap. Şerefsiz herifi yakalayamadım.” Dediğinde karısı sen takım elbi…çüz.. köstek derken bayılmış.
AKARYAKIT ZAMI!!!
İktidar durmadan zam yapıyor, akaryakıta yine zam yapıldı. O nedenle de vatandaşın özel otomobilini kullanması zorlaştığı gibi toplu taşıma ücretlerine de yakında zam geleceği söyleniyor.
Zamlar sürekli gelince aklıma eşeğine ters binen Nasrettin Hoca geldi. Nasreddin Hoca, 1208 yılında Eskişehir’in Sivrihisar’a bağlı Hortu köyünde doğdu. Sivrihisar’da medrese eğitimi aldı, babasının ölümü üzerine döndüğü memleketinde köy imamlığı yaptı. Akşehir’e giderek mülki görevler üstlendi. Eşeğe neden ters bindiğini sorduklarında da şöyle cevap verdi:
Düşündüm taşındım, eşeğime böyle binmeye karar verdim çünkü saygısızlığı hiç sevmem. Siz önüme düşseniz, arkanızı bana dönmüş olacaksınız; usulsüzlük saygısızlık olur. Ben önde gitsem, size arkamı çevirmiş olacağım ki bu da doğru değildir. Akaryakıta zam gelince şimdi vatandaş eşeğine binmeye mi başlayacak? Zamlar gelince toplu taşımaya otobüs ve tren seferlerine de zam yapmak kaçınılmaz oluyor.