YAŞAR ÖLDÜ!
(Yaşar Sinan)
Nam-ı değer “Başkan” !
Akülü tekerlekli sandalyesinin ön tarafında makam bayrağı çubuğuyla şu Ordu vilayetinin esaslı ve de evvel ahir başkanı!
1990’larda üniversite öğrencisiyim ve TRT’nin tek kanallı tekeli son bulmuş, özel televizyon ve radyo kanalları sosyal hayatımızda devrim etkisi yapmıştı.
Yokluk, yoksulluk, zam, zulüm ve işkenceyle en müstesna münevverlerin, ciğeri beş para etmez bir caninin kırmızı bültenle aranan silahından çıkan üç kuruşluk mermiyle katledildiği malum dönemlerdi… Ortalama zekaya sahip herkes için tek umuttu; tek yola sığmayan devrim!
İnsan dediğin su gibidir azizim, girdiği kabın şekilini alır; biz de herkes gibi her dönem, o dönemin şeklini aldık çaresiz!
Neyse!
Bu özel televizyon kanallarından birinde, en baba “Ana Haber Bülteni” ni seyredip dinliyoruz. Bizim Yaşar, Yaşar Sinan, çıkmasın mı o en baba Ana Haber Bülteni’nin en kral yerinde! “Memleket” dediğin Ordu’yla aramda en az bin kilometre var ve her köşede bir üniversite açılmamıştı henüz! Üniversite okumak demek enikonu gurbet demekti! Memleketin delisini velisini özlemekti asalet!
Yaşar, kız kaçırmış! Konu bu!
Belden aşağısı var mı yok mu tam bir şaibe o bizim Yaşar, her bir yanı tam tekmil bir kızı kaçırmış, evlenmek niyetiyle. Şikâyet bilmem ne olunca derdest edilmiş ve hâkim karşısına çıkarılmış bizim “Başkan” Yaşar!
Özel televizyon kanallarının kontrolsüz olduğu dönemler ve hiçbir konuda hiçbir sansür yoktu! Aleni porno film yayınlanıyordu mesela… “Gece Jimnastiği” ayaklarıyla bildiğin striptiz yapıyordu “Yasemin” denilen, kara yılan gibi kıvrılan bir kadın… Daha bir sürü tırı vırı yayın!
Yaşar, hâkim karşısında ve soruyor hâkim!
“Oğlum, sen o şeyi yapabiliyor musun?”
Yaşar’ın o küçük gözlerinde korku, göğüs kafesine dar gelen yüreğinde tedirginlik; bir de peltekti ve vallahi benden daha hızlı konuşuyordu, o nedenle söyledikleri hemen ve çok kolay anlaşılamıyordu, alışkın olmayan için.
“He yapıyım daa!” diyor Yaşar, baskın bir yöre ağzıyla. Yaşar, hâkimin kastını doğru anlamış mıydı acaba! Hiç sanmıyorum!
Öğrenci evimizdeki siyah beyaz Grundig marka televizyondan seyredip dinliyoruz Yaşar’ı ve onun o saf, tertemiz ikrarı kahkahalar attırıyor bize. Sen çok yaşa be Yaşar!
Bu “kız kaçıran” olayının evvel ve ahirini bizzat Yaşar’dan dinledim elbette ya, şimdilik kameti burda kesmeli, belki sonra…
Ah Yaşar!
Akülü sandalyenin “aküsü bitti” ayaklarıyla haftada bir beni söğüşlediğini fark etmedim sanma ama o kadar güzeldin ki; on liraya akü alınacağına inanacak kadar da saf!
Yaşar öldü!
Dişsiz ağzı, ters taktığı deri şapkası, makam bayraklı ve aküsü on liraya değişebilen (!) arabasıyla şu Ordu vilayetinde yolu Fidangör Caddesi’ne düşen herkeste irili ufaklı hatıralarını yadigar bırakıp gitti Yaşar!
Ruhun şâd, mekânın cennet olsun Yaşar abim!