Pasifik Devrim…
Cihan Tuğal’ın ‘Pasif Devrim’ isimli bir kitabı var.
Gayet yalın ve anlaşılır bir dille AK Parti’nin kuruluş, gelişim ve yükseliş sürecini anlatır. Mutlaka bir göz atın. Ben okudum..
Kitaptan hareketle şunları söylemek isterim; Devrim diye tasvir edilenin, AK Parti’nin siyaseti burjuvanın elinden alıp gecekondu mahallelere kadar götürüp, daha önce hiç kapısı çalınmamış öteye itilmiş garibanı hatırlaması olduğunu belirtir. Bu çıkarıma sonuna katılıyorum. Rahmetli Bülent Ecevit’in siyasi bir tabirle ‘merkez çevre’ açılımı ile CHP’ye kazandırdığı ivmeyi AK Parti kurulduğu günlerde daha da ileriye taşıyarak ulaşamadığı çevre bırakmamıştır. Siyaset belirli bir zümreden alınıp halka açılmıştır. Merkez çevre açılımı bu bağlamda hayat bulmuştur. Tabi bu yazdıklarım AK Parti’nin kurulduğu, gelişim ve yükseliş gösterdiği zamanlardaki başarısıdır.
Peki ya şimdi nasıl bir AK Parti var önümüzde? Geçmiş günlerine dönebilmek için çağrı üstüne çağrı yapan bir AK Parti ile karşı karşıyayız. AK Parti’nin kan kaybetmesinin en temel unsuru kendisine başarı getiren merkez çevre açılımını tam tersine döndürmesinden kaynaklanmaktadır. Artık çevre yok sadece merkez var. Her şey bu merkez etrafında dönüyor. İhaleler, atamalar gibi gibi… Ne oldu şimdi onca yılın emeğine, yandı gülüm keten helva. Zamanında kapısını çalıp, gönlüne girip oy istediğin gariban ‘hakkım yendi’ diye bas bas bağırıyor. Artık ne kadar geçmiş ayarlarınıza dönebilirsiniz bilmiyorum ama yeniden burjuvalaştırdığınız siyasette, yola çıktığınız o ruhu kaybettiğiniz kesin.
Doktor ve Şiddet…
Çok yazdık, çok konuştuk, sosyal medya tek yürek oldu…
Fakat gelin görün ki gelinen noktada değişen bir şey olmadı…
Hemen her yeni güne sağlıkta şiddet haberleriyle uyanmaya devam ediyoruz…
Hangi ara ‘Doktor’ ve ‘şiddet’ kelimelerini yan yana bu kadar kolay kullanabilir hale geldik.
Hastanelerden randevu alamamayı, hastaya uzun süre zaman ayrılmamasını, kısacası sistemsel sorunları doktorlara mal etmek, işin kolayına kaçmak değil midir?
İki yılı aşkın süre içerisinde koronavirüs salgını boyunca alanı ne olursa olsun üstün mücadele veren sağlık çalışanlarının yaşadıklarını anlamak için az da olsa empati yapabilmek yeter de artar bile…
Bu ‘nasıl olsa işleri bu’ denilerek geçilecek bir durum değil…
Veya hak veriyormuş gibi yapılıp ‘ama’ ile bağlanan cümlelerin geçerliliği kalmıyor…
Zaten birçok anlamda sıkıntıda olduklarını sık sık dile getiren ve doktor Ekrem Karakaya’nın ölümünün ardından seslerini duyurmak için grev yapan doktorlar hedef haline getirilmeye devam ediyor…
Öyle ki görevi hoşgörüyü yaymak olan imam bile Cuma hutbesinde doktorları hedef gösterebiliyor!
Gelinen süreçte özellikle özel hastanelere gidecek gücü olmayanlar, devlet hastanelerinde çalışan ve birbiri ardına istifa ettikleri için sayıları her geçen gün azalan doktorlara sahip çıkmak zorunda… Şiddet uygulayanların çoğunun verdikleri ifadelerde göstermelik bile olsa pişmanlık duymamaları, bu durumun düzeleceği yönündeki umutları da azaltıyor.
İşte bu noktada sadece halka veya sağlık çalışanlarına değil, idarecilere de büyük görevler düşüyor…
Hekimlik gibi saygın bir mesleğin günden güne kaybettirilen itibarı ivedilikle geri kazandırılmak zorunda…
Bir doktor kolay yetişmiyor…
Yarın keşke dememek için;
Bırakın önemli bir hastalığı, ateşimiz biraz yükselse koşarak kapılarını çaldığımız doktorlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza sahip çıkalım…
Halit Ziya Çelebi’den…
Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim, en kârlısının din ticareti olduğunu gördüm!
Osman Bölükbaşı
Ordu, Akyazı, uhud camii, önceden küçük ve şirin bir cami idi, adı da uhud değil akyazı camii idi, yıktılar hiç boş alan bırakmadılar ve yeniden devasa dört (4) kat camii yaptılar, yetmedi altı işyeri oldu büyükce bir baharat mağazası yapıldı o da yetmedi bir tarafa daha HOME DESIGN mağazası yapılmış açılışa hazırlanıyor maşaallah, maşaallah tu, tu, tu, tuuuu maşaallah, maşaallah!
Camiye gidiyon ibadetini eda ediyon, hanımın da baharat neyim bi de Home bişisi alıyo sonra öz home’na gidiyon!
Cami cemaati 3 dil biliyo arabic, english, törkish.
Camide arabic, baharatcı da törkish anddd home’da english!
Bu arada cami önünde iş bekleyen gürcü vatandaşları var onlar da christian, sordum, co sizin kiliselerin altı da iş yeri midir yasak abi dedi, sizin kitap da yok mu dedim yok dedi, bizimkinde de yok dedim şaşırdılar, ben de bunlar bizden değil bunların kitabı yok dedim, günah mı bilmem, diyanete sormalı!
Eskiden tüccar terziler vardı hem kumaş satar hem elbise dikerdi.
Şimdi tüccar dinciler var hem din hem emtia satıyor.
ANLAYANA…
Adamın biri maliye nazırına, devletin paraların nerelere gittiğini sormuş.
Nazır; “Bilmiyorum” der.
Adam; “Mademki bilmiyorsun, öyleyse ne diye devlet hazinesinden boşuna aylık alıyorsun?” diye sorunca nazır şu cevabı verir:
-“Ben bildiklerim için para alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, hazine de para kalmazdı!”
PALAMUT YÜZ GÜLDÜRECEK…
Denizlerde av yasağının bitmesine sayılı günler kaldı. Hazırlıklarını tamamlayan balıkçılar, denizlere açılmak için 1 Eylül’ü bekliyor.
15 Nisan’da başlayan avlanma yasağı 1 Eylül’de sonlanıyor. 4.5 ay süren yasak döneminde büyük tekneler bakıma alınırken, avlanma küçük kayıklar tarafından kıyı balıkçılığı olarak sürdürüldü.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın genelgesi uyarınca yeni balıkçılık av sezonu Akdeniz dışında tüm denizlerde 1 Eylül Perşembe, Akdeniz’de ise 15 Eylül Perşembe günü başlayacak.
Karadeniz’de erkenden kendini gösteren çingene palamudu, balıkçıları hayli umutlandırdı ve sevindirdi. Ordulu balıkçı Coşkun Demir, bu sezon palamut ile birlikte çinekop, sarı kanat ve lüferin bol şekilde avlanacağı görüşünde. Denizlerden gelen mesajın olumlu olduğuna vurgu yapan Coşkun Demir, “Hem biz kazanacağız hem de tüketici bu sezon balığa doyacak ve fiyatı da uygun olacak” dedi.
Kadın Cinayetleri..
Hemen her gün bir kadının ardından bağırıyoruz, isyan ediyoruz, yeter artık diyoruz, eylem yapıyoruz, çözüm istiyoruz fakat gelin görün ki bir adım ileri gidemiyoruz.
Bir düşünün bugün 22 Ağustos ve bu 21 gün boyunca 18 kadın vahşice katledildi…
Erkeklerin her şeyi kendilerine hak görerek, acımasızca öldürdüğü kadınların sesi ne zaman duyulacak?
Ağustos ayında geçen sürede;
Adana’da Melek Yıldırım, dini nikâhlı eşi tarafından uyurken kalbinden bıçaklandı.
Konya’da Bayram Süner, boşanma aşamasındaki eşi Fadim Süner’i tabancayla vurarak öldürdü.
İstanbul’da koruma kararına rağmen eve zorla giren Selim Tekin tarafından vurulan 16 yaşındaki Beyza Doğan hayatını kaybetti.
Balıkesir’de Dursun Özdemir, boşanma aşamasındaki eşi Susenber Özdemir’i tabanca ile öldürdü.
Zonguldak’ta Hacer Alkan, komşuları tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Çanakkale’de evli olduğu Ayşe Korur’u tüfekle öldüren katil zanlısı Gencay Korur, sosyal medyada ‘Gururlu hissediyor’ şeklinde paylaşım yaptı.
İzmir’in Dikili ilçesinde Hanife Çakıcı, 16 yıllık eşi Haydar Çakıcı tarafından kaçmak için gittiği otobüs terminalinde 4 bıçak darbesiyle öldürüldü.
Ve daha birçok isim…
Ne acı ki sadece 21 günde meydana gelen kadın cinayetleri bile yazı alanına sığmayacak kadar fazla…
Kısacası kadına şiddete ve kadın cinayetlerine karşı çıkanların neredeyse suçlu ilan edildiği ülkemizde, kadınlar ne sokakta ne kendi evlerinde kısaca hiçbir yerde güvende değil.
Gelinen noktada ateş sadece düştüğü yeri yakmaya devam ediyor.