Ana Sayfa Yazarlar 14.08.2022 383 Görüntüleme
Temel AŞAR

Hayat ne uzun ne kısa sadece yaşadığın gün kadardır.

İlahi ADALET!

“Dost dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır”… diyen Aşık Veysel’e hak vermemek mümkün mü?.. Dostu; düşmüşse kaldır, açsa doyur, çıplaksa giydir!.. Nerede böylesine yüksek karakterli insanlar?.. Onların oranı azaldıkça, dosta kazık atanların sayısı artıyor… “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” felsefesiyle yaşayan insanlara “enayi” gözüyle bakanlar, yanlışlarının farkına varacak… “İlahi adalet”, hiç akla hayale gelmeyecek biçimde bunu hatırlatacak!.. Tıpkı, bugünkü öyküde olduğu gibi… * * * Genç adam, iyi bir terziydi. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkanı vardı. Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırdı. Çok soğuk bir kış gecesi dükkanı kapatırken, elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın, onun felaketi olmuştu. Artık ne bir işi vardı ne de parası… Günlerce iş aradı ama bulamadı. Yük taşıdı, bulaşıkçılık yaptı yine de evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamadı… Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta buldu kendini. Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yoktu. Bir sabah iş arayacak dermanı kalmamıştı. Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta otururken, kocaman bir araba yanaştı kaldırıma. Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü, kızgınlıkla yana itti arabadan inen yaşlı adam, “Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer” diye söylendi. Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi gördü. Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyordu dikkatle. Birden siniri geçiveren ihtiyar, “Zavallı adamcağız kimbilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?” diye düşünmeye başladı. Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değildi. O, çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun, sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyordu… Yaşlı işadamı, terzinin yanına yaklaşıp, “Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim” deyince, “Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş” dedi. Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmıştı. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyordu… “Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?” diye soran yaşlı adam, “Ben terziyim” yanıtını alınca “Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın” diyerek arabaya bindirdi bizim terziyi. Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası oldu. Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para verdi. Bunun karşılığında tek istediği, kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiydi. Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başladı. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyordu… Küçük dükkan önce kocaman bir modaevine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başlamıştı. Terzi artık “ünlü işadamı” diye anılır olmuştu. Bir gün ihtiyar adam, onu ziyarete gitti. Terzi, çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurtdışına gidecekti uçağa yetişmesine az bir zaman vardı. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaştı, kalp krizi geçiriyordu. Hemen cankurtaran çağrıldı. hastaneye kaldırıldı. Terzi, yaşlı adamı bırakıp, uçağına yetişti. Yaşlı adam, krizi atlattı ve uzun süre hastanede yattı. Bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyordu. Fakat terzi, daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken; bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememişti. Aradan o kadar uzun bir süre geçmişti ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz oldu. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başladı… Fabrikalarını kapatmak zorunda kaldı elinde sadece küçücük bir dükkan kalmıştı. Utana sıkıla yaşlı adama koştu. Nerede hata yaptığını öğrenmek istiyordu. Son derece kırgın olan ihtiyar, yine de onu kabul etti ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istedi. Ve başladı anlatmaya: “Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın, bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken, birinin kendisine seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona “Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın” demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış. Oduncu, o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği, bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi, bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış. Oduncu, kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış. Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın”… Söyleyecek sözü olmayan terzi, odadan çekip gitti..

İlginizi çekebilir

Dava Adamı…

Dava Adamı…

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri