DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
Sanat mı meslek mi?
Hani derler ya yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış diye bugün size farklı bir konuyu yazmak istedim.
Bugünkü yazım siyasilere gönderme değil sadece bugün zaman zaman karşılaştığımız tablodan bir örnektir..
Yalan söyleyerek, insanları aldatanların foyası günün birinde ortaya çıkıyor…
Buna rağmen neden aldatmalar devam ediyor…
Bu millet, “aptal” değil, “abdal”dır…
Vatandaşı “Balık hafızalı” sananlar, yanıldıklarını eninde sonunda görecektir!..
Günü kurtarmak ya da çıkarlarını korumak için bu yola başvuranların; bilinmesine
rağmen davranışlarını sürdürmeleri, aslında hastalığın sonucudur!..
Bu rahatsızlığın bilimsel adı da “Mitomani”dir…
Neyse uzatmayalım da “Yalanın da bir sonu var” adlı öykümle baş başa bırakayım sizleri…
Köy meydanında kurulan masaların üzerinde kuru pastalar ve içecekler vardı.
Çocuklar, gez çocuklara inirken kuru pastaları gizlice yiyordu.
Muhtar Zahid, “Yemeyin lan, şerefsizler” diye bağırınca, öğretmen Yavuz’un taşımalı eğitimle lisede okuyan oğlu Kemal, ters ters baktı, “Ne olur yeseler” dedi.
Muhtar Zahid, belediye başkanının gelişi nedeniyle telaşlıydı.
Şimdi Kemal’e laf yetiştirecek zamanı yoktu. Zaten bu çocuk, her şeye karışarak canını sıkıyordu. İçinden “Onu sonra hallederim” dedi ve karşılama töreni için son hazırlıkları kontrol etmeye gitti.
Bu arada belediye personeli de masalara kuru yemişleri serpiştiriyordu.
Başkanın gelişini haber vermek için köy girişindeki tepede nöbet tutan Cafer’in sesi duyuldu: “Başkan geliyor, başkan geliyor”…
İki davulcu ile klarnetçi, köylüyü coşturmak için oyun havaları çalmaya başladı.
Muhtar ve ihtiyar heyeti, Başkan Murat Bey’i lüks otomobilinin kapısında karşıladı. “Şeref verdiniz başkanım” dediler.
Başkan Murat Bey, köylüleri selamladı. “Nasılsınız?” diye sordu. Muhtar ve ihtiyar heyeti,
“Sayenizde iyiyiz başkanım” cevabını verdi.
Murat Bey, gururla kendisine ayrılan masaya oturdu. Köylüler de yerini aldı. Muhtar Zahid,
belediye ekiplerince kurulan ses tesisatının açılmasını işaret etti. Mikrofona, bir-iki kez,
üfledikten sonra, “Sayın Başkanım, köyümüze şeref verdiniz. Sizin gibi vatansever,
namuslu, haysiyetli bir büyüğümüzü köyümüzde görmekten gurur duyduk. Sayenizde sıkıntılarımız çözülecek” diye söze başladı ve başkana övgüler yağdırdı.
Konuşma sırası başkandaydı. “Sevgili hemşehrilerim. Köyün yol,
içme suyu ve kanalizasyon sorunu çözülecek. Lise yaptıracağız. Çocuklarınız taşımalı eğitimle perişan olmayacak. Ne söz verdiysek onu yaparız” dedi.
Köy halkı onu can kulağıyla dinlerken, öğretmen Yavuz, arkadaşına 5 yıl önce de başkanın aynı sözleri sarf ettiğini söyledi.
Kemal de babasının yanındaydı. Babasının söylediklerini duyduğunda, içinden “Ne yalancı adam. Hani söz verince yapıyordun?” diye söylendi. Başkan konuşmasını bitirdikten sonra
masadaki kuru yemişleri atıştırırken, bir yandan da vatandaşlarla sohbete başladı.
Bu sırada, Tekel’den emekli Kasım Dede, başkana yanaştı ve torununun inşaat mühendisi olmasına rağmen iş bulamadığını söyledi. Başkan, danışmanına “not alın” diye talimat verdi. Kim geldiyse başkanın yanına, çoğu işsizlikten yakındı. Başkan bunalmıştı. Mikrofonu eline aldı, “Arkadaşlar deminden beri yanıma gelenlerin çoğu iş istedi. Hangisine yetişelim. Benden yol, su ve ulaşım gibi isteklerde bulunun, yapalım” diye sitem ederken, arka masalardan Kemal’in sesi duyuldu: “5 yıl önce de aynı sözleri vermiştiniz. Köyde ne yol var ne de su” Başkan Murat Bey, bu sözleri duyunca bozulmuştu. “Kimdi bu densiz?” Muhtar Zahid anlamıştı. “Efendim bu çocuk, terbiyesizin biri aldırmayın” dedi ama mikrofon açıktı ve
onun söyledikleri duyuldu. Ortalık birden bire karıştı. Muhtarın adamları Kemal’in üzerine doğru yürüyünce; babası öğretmen Yavuz, önlerine dikildi. “Yalan mı?” dedi. “Asıl terbiyesizin kimler olduğunu göreceksiniz.” Onun sesini de başkan duydu.
Muhtar Zahid’i bıraksalar, baba ile oğlunu parçalayacaktı. Ama karşısındakiler güçlü kuvvetli insanlardı. Sesini çıkaramadı. Başkanın da neşesi kaçmıştı. Orayı terk etse
kendisi için iyi olmayacaktı. Kemal’i yanına çağırdı, saçlarını okşadı. “Oğlum, sen bana yalancısın mı demek istiyorsun” diye sordu. Kemal iyi yetiştirilmiş bir çocuktu. Lafını esirgemedi:
“Ben değil, siz kendi kendinize bunu söylüyorsunuz. 5 yıl önce de aynı vaatleri yapmadınız mı?”
Başkan Murat, kıpkırmızı olmuştu. Yılların siyasetçisiydi ve ilk kez böyle bir durumla
karşılaşmıştı. “Sen ve baban gibiler, nankör insanlardır” diyerek, Kemal’i azarlamaya çalıştı. Kemal’in tepesi atmıştı, “Ne yaptın da inkar ettik?” diye karşılık verdi.
Muhtar Zahid, deliye döndü ama elinden bir şey gelmedi.
Başkan Murat Bey, muhtar Zahid’in yakın adamlarıyla
sohbete başlamıştı. “Ne insanlar var arkadaş. Ben hayatımda yalan söylemedim. Rüşvet almadım. Haksız yere devletin kuruşuna el uzatmadım. Bana yapılana bak” diye bağıra bağıra konuşurken, o sırada jandarmanın cipi göründü. Herkes, bir olay çıkmasını önlemek için
jandarma ekiplerinin geldiğini sandı. Kıdemli Başçavuş Halil, başkana doğru yöneldi. Önce hal-hatır sordu. Başkan Murat Bey, jandarmanın geldiğine memnun olmuştu. Bu sırada, karakol komutanı Halil, elindeki zarfı başkana uzattı. Murat Bey, antetli kağıdın üstünü okuduğunda
yanlış bir şeyler olduğunu anlamıştı. Hakkında ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet suçundan dava açılmış, görevden uzaklaştırılmıştı.
Köylü durumu hemen öğrendi. Muhtar Zahid ise adeta yıkıldı. Başkan ve jandarmalar gittikten sonra Zahid, öğretmen Yavuz ve oğlu Kemal’e saldırdı.
O sırada, olayı gören köyün imamı Hacı Said Efendi, saldırganları sopasıyla “Çalıp çırpan, her iki dünyada da hesap verecek” diye savuşturdu. Cesaretlenen köylüler de saldırganları ve muhtar Zahid’i kovaladı. Muhtar Zahid, o günden sonra bir daha da köye dönmedi. Muhtar niye kaçmıştı?..
Bu sorunun cevabı günler sonra, Kemal elindeki gazeteyle köy kahvehanesine geldiğinde anlaşıldı. Gazeteyi masanın üzerine koydu. Herkes bir merak içindeydi.
Herkes üşüşünce, gazete neredeyse yırtılacaktı. Şefik Amca, durumu görünce, Kemal’den gazeteyi sesli okumasını istedi. “Yapılmayan köy yolunun parasını başkan ile muhtar paylaşmış!” Herkes şaşkındı. Öğretmen Yavuz da o sırada kahvehaneye girdi. Olup biteni biliyordu zaten. “Para için böyle rezil olmaya değer miydi? Bu paralar milletin parasıydı” dedi ve oğlunun omzuna elini atarak, onunla birlikte kahvehaneden çıktı.
Şefik Amca, oyunları yarıda bırakan kahvehanedekilere “Bazılarımız, terbiyesiz diye itham edilen şu çocuk kadar terbiyeli olamadı” dedi ve boynunu büktü.
Ve bu olaydan sonra o köye yalan söyleyen hiçbir siyasetçi giremedi. Köyün yolu da yapıldı, suyu da getirildi.