DOLAR
Alış:
Satış:
EURO
Alış:
Satış:
GBP
Alış:
Satış:
Bir Ana haykırıyor…
-Tam dokuz ay doğacak diye bekle: doğsun…
-Uyurken gizli gizli nefesini dinle geceleri…
-Aç kalmasın, üşümesin diye gece 30 kere uykundan uyan.
-Uykusunda başını okşa hissettirmeden, üzerini ört sıkıca…
-Hasta olmasın diye adeta üzerine titre…
-Yeme-yedir…
-Giyme-giydir.
-Gözlerinin içine dahi bakmaya, öpmeye-koklamaya kıyama.
-Grip olsa yemekten, elini incitse içmekten kesil.
-Biraz keyifsiz olsa moralin, biraz üzüntülü olsa ayarın bozulsun büsbütün.
-O kapıdan içeriye girmeyince dek gözüne uyku girmesin.
-Her mezuniyette ayrı sevinç, her ayrılıkta ayrı üzüntüyü birlikte yaşa.
-Her gurbete çıktığında haber bekle telefon başında.
-Haber alamadığın her gün “Acaba başına bir şey mi geldi?” endişesiyle geçir saatlerini.
-Sağlığı için, Eğitimi için, Mutluluğu için, var olan servetini gözünü dahi kırpmadan harca.
-Bütün gün tanrı’ya “Benim ömrümden alıp, onunkine ver” diye yalvar.
Sonra davulla zurna ile gözyaşları arasında gurur ile vatani görevini yapmaya yolla her gün dualar et bir an önce gelsin diye…
İşte o günü beklerken;
Ve bir gün gelsin ki:
Kahpe bir kurşun, hain bir bomba sonucu, al o üzerine titrediğin çocuğunu ellerinle toprağa ver…
20 yılı, 30 yılı,40 yılı bir anda göm toprağa…
Nasıl yaşasın insan bu acıyla?
Nasıl geçer zaman ikide bir önüne gelecek bu hatıralarla?
Var mı böyle bir acı?
İnsanın eli gitmiyor klavyeye…
Boğazı düğümleniyor adeta…
Güneşli, pırıl pırıl bir günün adeta kasvetini yaşıyor insan…
Zor… Ama çok çok zor gerçekten…
Anlatılmayacak kadar zor…
Anlayamayacağımız kadar zor…