Ana Sayfa Yazarlar 9.06.2021 372 Görüntüleme
Temel AŞAR

Hayat ne uzun ne kısa sadece yaşadığın gün kadardır.

Yaktın Bizi!…

Güney Amerika’da demokrasi vaadi ile iktidara gelen bir diktatör, bütün basını ya satın almış ya baskıyla susturmuş. Sadece üç gazete kalmış gerçekleri yazabilen. Ortalık yangın yerine döndüğü halde bu üç gazete dışında en ufak eleştiri yapan yokmuş.
Son olarak o üç gazeteye haber göndermiş diktatör ve “Yarın da beni eleştirirseniz hepinizi tutuklatırım!” demiş.
***
Ertesi gün gazeteleri merakla incelemiş.
Üçünün de manşetinde karikatürler varmış.
Birinin manşetinde, ağlayan kirli pasaklı bir çocuk karikatürü, ikinciye bakmış, manşetinde, bir yangın karikatürü ve üçüncüde de bir genelev karikatürü…
Bir anlam verememiş diktatör ve başdanışmanını çağırıp bunların ne anlama geldiğini sormuş.
***
Danışman, ”  Sanırım çok organize bir durumla karşı karşıyayız efendim!”  demiş ve gazetelerin sırasını değiştirip, yangın karikatürünü başa, genelevi ikinci sıraya, pasaklı çocuğu da üçüncü sıraya koyduktan sonra konuşmayı sürdürmüş, ” Üç gazeteyi bir arada inceleyince mesaj çok açık ; ‘Yaktın bizi o.ç diyorlar’ efendim”
Evet, bir ülkede gerçek basın  varsa, onlar eleştirmenin bir yolunu mutlaka bulur.
Gerçek basın yoksa zaten o ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Şu sıralar, Sedat Peker’in söylediklerinin de etkisiyle, bazı basın ve basın mensuplarının ilişkileri seriliyor orta yere.
Gazete satın almak için çekilen ve ödenmeyen krediler, bakan ile mafya arasında arabuluculuk yapan gazeteciler, şaibeli isimlerle tatil yapan televizyoncular falan…
Bu hale gelmiş bir basın yanlışları eleştirebilir mi?
Yukarıda anlattığımız şekilde eleştirmenin bir yolu-yöntemini bulmak için uğraşır mı?
Hiç sanmıyoruz.
Tamam, bu ülkede medya hiçbir zaman tertemiz değildi.
Ama bugünkü kadar da hiç olmadı!

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri