Ana Sayfa Tokmak 31 Mayıs 2021 1256 Görüntüleme

TOKMAK 31 MAYIS 2021

Şehir Efsaneleri…

Ordu her geçen gün kaybediyor..

İş Dünyası,Siyaset,Spor ve ordu sosyal hayatına yön vermiş ancak şimdi bir kenara atılmış olan  bizlerin şehir efsaneleri diye adlandırdığımız değerlerimizi  hatırlarsak onların varlığını hissettirirsek belki kan kayıplarını durduramayız ama  sonra akacak kanları durdururuz!

Sayın valimizin Büyükşehir ve Altınordu Belediye başkanlarımızın sayıları 50’yi geçmeyen şehir efsanelerimizle bir sohbette buluşmaları gerekir diye düşünenlerdenim.

Çünkü onların yeri belki yaş olarak  bir kenar olabilir ama yaşadıkları fikirleri bizim işimize çok yarar diyorum.

***

Bir söz de milletvekilleri ve meclis üyelerine…

Normalde medya, siyasetçilerin açıklamalarından beslenir…

Haber, gazetelere milletvekilleri ve muhalefet meclis üyeleri tarafından taşınır…

Bizde ise tam tersi…

Milletvekilleri ve muhalefet, gazetelerin yazdıklarını…

Üstelik o haliyle meclislere taşıyor…

Bence biraz çalışmalılar…

Bu kadar hazırcılıkla Ordu’ya fayda yerine zarar getirirler…

 

 

 

Kırmızılar Eriyor!. 

“Pandemi göçü” ile başlayan malum olan virüs bulaşma sıkıntısı, nihayet baş gösterdi…
Özellikle ilçe hastanelerinde aynı aileden gelenlerin vaka sayısında bir hayli artış görüldüğünü duyuyorduk.
Bunun nedeni, pandemi göçü ile İstanbul başta olmak üzere başka illerden ziyarete gelenler…
İl Sağlık Müdürü Dr. Mustafa Kasapoğlu’nun o günlerde konuyla ilgili dikkat çekici bir açıklaması vardı…
Kasapoğlu’nun “il dışı kaynaklı toplu pozitif vakalarda artış görülüyor” açıklamasında; pandemi göçü nedeniyle bulaşmanın yayıldığı, net biçimde dile getirilmişti ama yinede göçü önleyememiştik. Bugün Ordu merkezde vaka sayılarındaki azalmanın en önemli göstergesi il dışından gelenlerin köylerde ve ilçelerde ikamet etmeleriydi.

Evet bugünkü haritada Ordu’da kırmızılar eriyor ama biz yinede tedbirlerimizi elden bırakmayalım çünkü virüsü bir kişi 20 kişiye taşıyabiliyor…

 

 

Niyet Önemli!

İşte, aşta, aşkta…

Evde, okulda, ofiste…

Havada, karada, suda…

Yasama da, yürütme de, hatta yargıda bile…

Bir niyet okuyuculuğudur aldı başını gidiyor!

Hem de, “Niyeti budur” diyecek, dahası, “Niyetin bu olduğunu biliyorum” diyecek, yani şirke bulaşacak kadar…

Oysa İslâm’a göre “Niyeti Allah bilir.”

Kulun ki, sadece tahmindir ve de bunu öyle ifade etmesi lazım.

Etmez ise! Dedik ya; “Şirke bulaşır.”

Gelin, Buda felsefesinin “En büyük öğreti yaşamaktır” gerçeği üzerinden hareket edip, bizatihi içinde yer aldığımız bir kıssayı hisse almayı becerebilenlerle paylaşmak için tekrarlayalım.

Partinin birine seçim yardımı toplama toplantısında, torbaya atılan para az olunca yükseklerdeki etkili ve yetkili kürsüye fırlayıp; “Verin gardaşlarım verin. Buraya vereceğiniz her kuruş, hanenize sevap olarak yazılacaktır” dediğinde ben çıkış kapısına doğru yollandım.

Sonraki gün toplantıya katılanlardan biri ile karşılaşınca, “Basın mensubu değil misin? Niye o gün toplantıyı terk ettin?” diye sorunca aramızda şu diyalog geçti:

-Kürsüye fırlayan; “verilecek paralar sevap hanesine yazılacak” demedi mi?-“dedi.”

-İşte onun için terk ettim?

-“Niye?”

-Çünkü kıldığımız namazın bile sevap hanesine yazılıp yazılmadığını kul bilebilir mi? Bilmez! Kim bilir? Allah bilir. Eee, o zat-ı divane, sevap hanesine yazıldığını nasıl söyleyebiliyor? Dolayısıyla bu şirke girmiyor mu?

-“Yahu tamam da, bunu öyle o niyetle söylemedi. Gerçek niyeti o değildir!”

-Dur efendi dur! Söz konusu niyet olunca hepten dur! Bir kere de sana hatırlatacağız demek ki!

Kişinin gerçek niyetinin ne olup olmadığını Allah bilir. Başka kimse bilmez, bilemez.

 

 

ŞEYTANIN ŞERRİNDEN…

Sadece siyasette değil, tepeden tırnağa her alanda adeta her yer, toz duman içinde.

Bulanık suda balık avlamak isteyenleri mi ararsın?

Yoksa saman altından su yürütmenin çabası içinde olanları mı?

Ya da, son zamanlardaki gibi, işin içine şeytanı çokça karıştıranları mı?

Hele hele şu şeytan yok mu?

Hani yapar eder de, işin içinden çıkamayınca bütün suçu yüklediğimiz şeytan var ya! Hah işte ondan dem vuruyorum!

Şu “Haksızlık karşısında susan” Adem oğullarının benzetildiği şeytandan!

Fakat sanırım günümüz gündemine en çok uyan; “Çıkarları için şeytanın kapıdan içeriye girmesine sessiz kalanlar, ihtiyaç kalmadığında onun aynı kapıdan sessizce çıkıp gitmesini beklemesinler” ifadesi olacaktır.

Ancak ve ancak, söz konusu ismi değişse de Türk milleti için niteliği değişmeyen devlet olunca, şeytana haddini bildirmek farzdır.

İşte bu noktada Allah’ın “insan” diye yaratıp, “akıl” ile donatıp, “kul” hanesine kayıt eyleyip, kullansınlar diye de “irade” verdiklerinden olabilen her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına görev düşüyor.

 

 

FINDIĞIN HOROZLARI…


Fındıkta işler yolunda giderken, “Her sabah kendi öttüğü için güneşin doğduğunu sanan horozlar” misali “Biz dedik de böyle oldu” diye böbürlenenler, şimdilerdeki tabloyu karamsar gördükleri için vebalini başkalarına ciro eylemenin gayretindeler.

Yani, “Fındıkta işler iyi olunca bizden, kötü olunca başkalarından!”

Bu neye benziyor bilir misiniz?

İşleri yolunda gittiğinde, “Ben yaptım, ben eyledim” diyen birisi, işler aksayınca, “O sebep oldu. Bu neden oldu” diye hatasına kendi dışından gerekçe aramasına! Hatta suçlu bulamayınca da “Ne yapalım Allah dan” demesine!

Oysa Cenab-ı Allah Nisa Suresi 79’uncu Ayet de, “İyilikler Allah’tan, başına gelen kötülük ise senden, nefsindendir” buyuruyor.

Anlatabildik mi?

 

 

 

NEUZÜBİLLAH…

Nasreddin Hoca’ya bir gün Timur:

-‘Hoca Efendi’ demiş.

 -‘Bilirsin ki Abbasi halifelerinin her birinin Muvaffak Billah, Mütevekkil Aliullah, Mutasım Billah gibi adları olurdu. Ben de Abbasi halifesi olsaydım adım ne olurdu?

Hoca bir an düşünüp yanıtlamış:

‘Ey dünyalar sultanı. Hiç kuşku etmeyin ki adınız Neuzübillah olurdu. ‘

Kıssadan hisse, neuzübillah’ın anlamı:

 “Tanrı’ya sığındık. Tanrı korusun!” anlamlarında tehlikeli bir durumla karşılaşıldığında kullanılır.

İlginizi çekebilir

TOKMAK 20 TEMMUZ 2020 PAZARTESİ

TOKMAK 20 TEMMUZ 2020 PAZARTESİ

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri