Ana Sayfa Yazarlar 17.08.2022 400 Görüntüleme
Temel AŞAR

Hayat ne uzun ne kısa sadece yaşadığın gün kadardır.

Gönül’e Konmak…

Gönül almak, herkesin harcı değildir…

Çünkü, işin özünde “verebilmek” vardır… Maliyetsiz bir “selam” bile gönül almaktır… “Çam sakızı çoban armağanı” da aslında bir “Yarım elma gönül alma” davranışıdır… Bunu beceremeyenler için de söylenmiş söz vardır: “Balın yoksa, bal gibi dilin de mi yok”… Yani, gönül almanın özü insan olmaktır… Hele de gönlü alınarak sevindirilen bir çocuksa… Söyler misiniz, ilerleyen yaşlara rağmen hangimiz unuttuk gönlümüzü alanları… Cüneyd Suavi’nin bugünkü öyküsünde de bu var…

Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik de parıl parıl parlamaktaydı. Çocuk, taşı avuçlayıp evine koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın, birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkaran bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söyleyemedi. Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle, bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu. Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatilde simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle. Çocuk, en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da kürk mantolu bir hanım. Küçük çocuk, biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak: – Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim!.. dedi. Eğer isterseniz size satarım. Adam, taşa uzaktan bir göz atıp: – O sadece basit bir çakmak taşı, dedi. Bütün sahil o taşlarla doludur. – Hayır!.. diye atıldı küçük çocuk. İsterseniz ıslatın. Ne kadar parladığını göreceksiniz. Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu. Kadın, onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp: – Tam istediğim şey!.. diye gülümsedi. Onu bana satar mısın? Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı. Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi. Belli ki mücevher gibi taşıyacaktı. Dükkan sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden de: – Söylemiştim ama tekrar edeyim!.. dedi. Satın aldığınız şey basit bir taştır. Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak: – Zannetmiyorum!.. dedi.

O taş bence bunlardan çok değerli. Çünkü küçük bir çocuğun ümidini taşıyor…

İlginizi çekebilir

Atla da Gel Özledik!

Atla da Gel Özledik!

Tasarım | Fega Bilişim Teknolojileri